ŞEHRİN ÖTEKİ YÜZÜ

ADALET BORA-  Pandemi süreci başladığından bu yana kentlerin sessizliğini, o insanı rahatsız eden çaresizliklerini ve en çok da yaşama dair tüm izlerin bir an sanki silinmişçesine terkedilmişlik duygusunu hep sizinle paylaştık..
Kimi zaman üzüldük, ama en çok da insan sessizliğinin ne büyük bir huzursuzluk olduğunu yaşadık..
Kapatılmış işyerleri, çocukların olmadığı parklar, büyüklerin ellerini arkaya bağlayarak dolaşamadığı sokaklar kadar insanı derinden etkileyen başka birşeyin olduğunu sanmıyorum. Bu derin hüznü hep hissettim. Hep taa yüreğime bir taş oturmuşçasına hissettim hemde.. Kısacası herkesin ölüm korkusunu en yakından duyumsadığı o günlerde sokakları arşınlarken ben, hayata dair ne varsa durmuştu. İşte hayatın durduğu o anları satır satır kare kare sizlerle paylaşırken o günlerin bir daha yaşanmaması dileğiyle bugünlere geldik..
KENTLERİN ÖTEKİ YÜZÜ
Dün yine sokağa çıkma kısıtlamasında bu sefer Gebze'nin bir başka yüzünü görmek için düştük yola.. Kah çürümüş bir merdivenden yukarı çıkarken elimizi uzatsak dokunabileceğimiz bir gökyüzü yakınlığını hissetik, başımızın üstünde martılar uçuşurken,  kah şehrin ortasına boylu boyunca çaresizliğe yatmçasına renklerini kaybetmiş bir tarihin izinde yürüdük..
KENTLEŞMEK SORUNU
İşte tüm bu kent yürüşüyüşünü yaparken öteki yüzüne bakmak adına deklanşöre bastık bu sefer..
Peki bir Kentin gelişmişliğini nereden anlarız? Elbetteki sağlı sollu park edilmiş araçlar tarafından işgal edilmeyen yürünebilir  caddelerinden, pırıl pırıl kaldırımlarından,beton duvarlarla değil çiçeklerle,ağaçlarla ve rengarenk boyanmış dış cepheleriyle birbirine komşu evlerden,çöp konteynırları kapalı ve çöplerin etrafa saçılmadığı mis kokan bir çevreden, yaşlılar ve engelliler için harika bir şekilde dizayn edilmiş özel yürüyüş alanlarından, gece tüm cadde ve sokakları aydınlatılmış, tarihi yapıları özenle korunmuş, yangın merdivenleri havada kalmamış, kendisine ait olmayan yol kenarları taşlarla, eski araba lastikleriyle işgal edilmemiş halinden anlarız kentlerin kent olduğunu ve gelişmişliğini..Ve, ve en çok da arka sokakları ile ön sokaklarının birbirinden farkının olmadığına tanıklık ettiğimizde , kentin kendisine ait bir ruhu bir hikayesi olduğunu hissettiğimizde o kent gerçekten gelişmiş ve gerçek bir kent olmuştur deriz..
PANEDMİ İLE ORTAYA ÇIKAN KENT KİMLİĞİ
Sahiden bizim yaşadığımız kentin renkleri, sözleri, anlatabilecekleri bir hikayesi var mı? Pandemiden bu yana kentlerin o ufak renklerini bulup şöyle keyiflice deklanşöre basmak için kilometrelerce kent turu attığımı söylemeye gerek var mı?. Bir kedi gözü, bir atasözü,  bir güvercin kanadı ya da işte sokakların sessizliğinde dolaşan bir köpeğin mazlum bakışlarından, bir caminin cemaatsiz hüznünden veya sonbahar yapraklarının kırık dökük kaldırımların kirini pasını örtmek için kendilerini feda edişleri dışında bir şey bulmak çok da mümkün olmadı..
İşte bunun için bu sefer kentlerin, kalabalıklarda fark edemediğimiz ama en çok da yanıbaşımızda iken göremediklerimizi görünür kılmak için dolaştık dün kısıtlanmış sokakları..
Pandemi ile birlikte kentlerin ruhları da kimlikleri de gerçekleri de bir parkta unutulmuş anne çantası gibi ortaya yerde durduğuna tanıklık ettik.. Kalabalıklar arasında gizlenmiş, göz önünde iken görünmeyenlerin tüm gerçekliğiyle ortaya çıktığı sessizliğin ve kimsesizliğin hakim olduğu sokağa çıkma yasaklarında önünden milyonlarca insanın geçip gittiği ve dikkat bile etmediği bir pencereden baktık kente.. Bir alt sokak ile bir üst sokak arasındaki çelişkiyi en iyi anlatan karelerin yanından geçerken bir an ‘gerçek mi yoksa simülasyon mu demekten kendimizi alamadığmız anlar oldu.. Kentin tam ortasında bir yıkık harabeyle karşılaşırken yıllar önce gidip keyifle dolaştığım Zeugma’daki Çingene kızı' mozaiğinin kayıp parçaları geldi aklıma.. Kent estetiği de böyledir . Eğer anlı şanlı yapıların yanında yıkık dökük ve adına tarihi denilip tahrip edilmesi için tüm imkansızlıkların imkanlı hale getirildiği bir ortam yaratılıyorsa, tarihin üzerine facebook ve instegram hesapları yazılıp, hergün biraz daha berabatlaşması görmezden geliniyorsa işte o zaman gerçekten kent yöneticilerinin de kayıp mozaik hikayesine bir bakması gerekiyor derim ben..
İşte kentin sessiz ve kimsesiz bu anında  önce Bağdat caddesindeki yıkık ve çöplerle dolu ama gençler tarafından şahane bir şekilde yazı tahtasına dönüştürülmüş gülümseten mesajlarla renklendirilmiş binaların tepesine çıkıp Yahya Kemal Beyatlı’yı rahmetle anıp onun dizelerine atifta bulunup  ‘Sana dün yıkık dökük hikayeleri anlatan terk edilmiş bir evin merdivenlerinden baktım aziz Gebze! dedikten sonra  (Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! demişti Yahya Kemal)Bir alt caddede kentlilikten habersiz ‘arka sokaklar’ tanımını çok başarılı bir şekilde (!) taşıyan ve sokak ve caddelere göz attım..

 Yılların bitkinliğini, yorgunluğunu ve yorulmuşluğunu sırtında taşıyan birer Anadolu yaşlısı gibi duran bu sokakların birgün yeniden kentleşme umudu olur mu bilmem ama bence kentlerin tüm sokakları fırsat eşitliğine kavuşmadıkça ve bir alt sokak ile bir üst sokak arasındaki derin uçurum doldurulup asfaltlanıp, çöplükten arındırılmış mahalleler, kırık dökük tuzaklardan arındırılmış çiçekli ağaçlı kaldırımlar, şahane bir şekilde tek veya iki renge boyanmış binalar, araçların ters yönde işlemediği kurallı kentler, motorsikletlerin insanları kaldırımdan ana yola fırlatmadığı yaya yollarıyla mutlu kentleri tasarlamak çok mu zor diye düşündüm..?
Evet haklısınız. Benim üstüme mi vazife sanki. Üstüne vazife olanların yanından geçip görmediklerini ben niye görüyorum? Neden durumdan vazife çıkarıyorum değil mi? Aman sendecilik(biliyorum adamsendecilik deniiiyor ama ben bunu değiştirmek istedim)  denilen büyük ve çok ulusal ve üye sayısı bir hayli kalabalık olan derneğe üye olup her şeyi güllük gülistanlık görmek varken şimdi işini yapmayanların canlarını sıkmanın alemi var mı? İşte bizim gazetecilik mesleği de böyle bir şey. Bazen halının rengarenk desenine takılır şahane bir yazı yazarız bazen de şöyle kıyısından, kenarından, saçağından tutup kaldırarak altına bakarız. Altı da üstü gibi temizse sorun yok ama baktık ki tüm tozu pisliği altına süpürülmüş işte o zaman,  bu zamandır deyip bu pandemi döneminde hijyen ama mutlaka hijyen hatırlatması yapmak da görevimiz.. Kötü bir şey mi yapıyoruz? Adaletli olmak gerekirse hayır!
Gerçekten hepinize tavsiye ederim. Sizde bir gün,  sabahın çok erken saatlerinde kalkıp halen kent uykudayken  dolaşın ara ve arka sokakları.. Çok ilginç ve çok dramatik manzaralarla karşılaşacaksınız.
Hayır kimseyi töhmet altında bırakmak değil niyetim. Sadece kentlerin iki çarşı caddesinden ibaret olmadığını anıtsatmak istedim. Tüm iyi niyetimle ve tüm samimiyetimle..Ve birşeylerin kolayca değişebileceğine olan inancımla hatırlatmak istedim..
ŞEHRİN STAR HALİ
Bu arada elbetteki gülümseten güzellikleri de biriktirdik. Şehrin star halini yazan gençlerin süslediği yıkık duvarların önünden geçtik çöpler olsa da önemsemedik, bir pasajın tavanındaki Türk Bayrağını görünce sevinçle gülümsedik, sessiz adımlarımıza rağmen havalanıp kanatlarıyla bizleri selamlayan güvercinlerin kanat çırpışlarında umutlandık ve tabiki çöpün altına da sinmiş olsalar kentin güzel kedileri de vardı yine her zaman ki gibi..
Bir başka şehrin öteki yüzünde görüşünceye dek kendinize iyi bakın!