deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Ne Komünizm geldi ne de irtica gelecek!

SPOR (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 10.08.2011 - 10:11, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

Ne Komünizm geldi ne de irtica gelecek!

Yarım asırlık yaşanmışlığımda, yediğim en büyük kazıklardır “Komünizmi getiriceğiz” diyenlerle “irtica geliyor” diye korku salanların peşine takılmak.. Ve bugün geldiğim noktada komünizmin, dünya coğrafyasında, irticanın da kendi öz yatağı olan orta doğuda taban bulamayarak silinmeye yüz tuttuğunu görünce daha da çok hayıflanıyorum yediğim kazıkların bileşkesine.. Ve bugün geldiğim noktada bir şeyi daha çok çok iyi anladım, dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir şey halka rağmen ve halk içinde olmadan kalıcılık sağlayamaz.. Dedim ve döndüm başa 1973-1976’nın liseli ve 1977-1980’in üniversiteli gencine, o kanının deli ve düşünce yapısının da idealist olduğu döneminde “Komünizm öyle bir şeydir ki, o düzende ne ezen olacak ne de ezilen” dediğiniz anda, o genç, o fikrin peşine takılır. Hele hele babası öğretmense ve tek öğretmen maaşı ile hem babasına annesine bakıp hem de beş çocuğu ile iki kardeşini okutmak için uğraşıp didiniyorsa, o delikanlı dünden hazırdır Komünist olmaya.. Ve biz de öyle yaparak “Komünist” olduk.. Lakin dünyanın Emperyalist gücü Amerika’nın, Komünizmi “dünyanın geleceği için en büyük tehlike” ve Türkiye’yi yönetenlerinde buna riayet ederek “Komünizm bir yılandır ve her gördüğü yerde ezilmelidir” şeklinde kanun hükmünde kararname yayınladığı bir dönemde komünist olmanın bir bedeli vardı.. Ve hem devlet hem de devletin güdümündeki o dönemin faşistleri bize misli mislisine ödettirdiler o bedeli.. Gerçi halk için isteğimiz Komünizmi, halka bile bir türlü ne anlatabilmiştik ne de kabullendirebilmiştik ya.. Derken 12 Eylül askeri darbesi “balyoz” gibi bindi tepemize. Onbinlerce düşünen genç beyinleri doldurdular zindana ve bizi de “1402’lik sakıncalılar” listesine sokarak, hak ettiğimiz halde göndermediler baba mesleğimiz olan edebiyat öğretmenliğine… Ve düştük geçim derdine. Geçim tamam olunca yöneldik tekrar seçime... Bizim insanımız, aç karnına farklı ve karnı doyunca da farklı aranmaya başlarmış ya, biz de tekrar başladık aranmaya ve kulak kabarttık, Türkiye’de ve dünyada nelerin olup bittiğine. Dünyada İslami terör ve Türkiye’de ise irtica denen olgunun tehlike sinyalleri yayılıyordu toplumun dört bir yanına. Ne de olsa “özgür insan-bağımsız Türkiye” geleneğinden geliyoruz diyerekten, potansiyel düşman ilan ettik kendi kendimize irticayı ve anında saf tuttuk karşı cephede.. Bu sefer ayağı yere basan bir düşünce etrafında idik.. Hem Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyup kollayacaktık.. Hem komünizmin aksine milyonlarca insan tabanına sahiptik.. Hem de devlet dahi bizimle hemfikir idi “düşman” konusunda.. Derken gün geldi devran döndü “Türkiye’ye irticayı getirecek hareket”e mensup olan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi isimlerin başını çektiği AKP iktidara geldi.. Gelmesinin akabinde Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Afgan mücahit Gulbettin Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturan fotoğrafları basında yer alınca “Eyvah cumhuriyet, laiklik ve demokrasi elden gidiyor” diye topyekûn bir şekilde korku ve endişeye kapıldık alayımız. Kapılmakla da kalmayıp anında doldurduk, Ankara-Kızılay, İstanbul-Çağlayan ve İzmir-Tandoğan meydanlarını hıncahınc.. Doldurmamız bir işe yaramadı ve daha çok halk desteğine sahip olan AKP, Cumhuriyet’in ve Laikliğin en büyük kalesi olan Çankaya’ya da Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak oturttu.. Ergenekon, Balyoz, Kafes ve İnternet andıcı iddianameleri davaları v.s. derken yargı, ordu, emniyet ve medya üzerinden ayar üstüne ayar.. Lakin onca kızılca kıyamete rağmen bir türlü gelemiyor o irtica.. Tıpkı geçmişte Komünizmin gelemediği gibi bu da gelemiyor.. Oysa % 50 oy bile aldılar.. Peki niçin gelemiyor? Onlara oy veren o sokaktaki iki kişiden biri dahi irticanın gelmesini istemiyor da onun için gelemiyor.. Bin yıllık devlet olma geleneğini sürdüren Türkiye’nin Devleti, irticanın gelmesini istemiyor da onun için gelemiyor.. Demek ki, sokaktaki adamlar ile bin yıllık devletin bizzat kendisi istemediği sürece bu ülkeye bırak komünizm ve irticayı bir tarafa, tabiatımıza yabancı olan sivrisinek dahi giremiyormuş.. Peki o zaman niçin? Birilerine hep “düşman” lazım da onun için.. Tıpkı evvellisi senelerde solcuların-komünist, sağcıların-faşist olarak ilan ve hatta idam edildiği gibi.. Tıpkı geçtiğimiz senelerde dindarların-irticacı diye bellendiğii gibi… Tıpkı bugün ulusalcılığın terör örgütü suçu sayıldığı gibi Tıpkı yarın da tüm cemaat ve cemaatçilerin “laik düzen düşmanı” statüsüne sokulacakları gibi.. Düzen ve düzenekleri kurulu saat gibi tıkır tıkır işliyor.. O zaman bırakalım birbirimizi “şucu-bucu” diyerek bozuk para gibi harcamayı bir tarafa da, bilgiye ve eğitime yönelelim.. Dünyayı bugün bilgi yönetiyor. Ne kadar çok bilgiye ve bilgili insana hakimsen, o kadar çok güçlü ve kudretlisin.. Peki bu yazıyı, ben bugün niye yazdım? Ramazan ayında isteyen insanlarımızın özgürce oruç tutabildiğini, isteyenlerimizin de gün içinde sürekli açık olan Eskiçarşı lokantalarında yemek yiyebildiğini ve hatta parklarda, kapı önlerinde sigara içebildiğini görünce ve hatta caddelerimizde mini etekli kızlarımıza yan gözle dahi bakılmadığına tanık ve kani olunca yazmam gerektiğine inandığım için yazdım.. Şimdi yine birileri hoplayacak! Kimin umurunda? Yüreği ve aklı yeten yazsın kendi haklılığını.. CENGİZYÜCAK-HABERPİ.COM
Yarım asırlık yaşanmışlığımda, yediğim en büyük kazıklardır “Komünizmi getiriceğiz” diyenlerle “irtica geliyor” diye korku salanların peşine takılmak.. Ve bugün geldiğim noktada komünizmin, dünya coğrafyasında, irticanın da kendi öz yatağı olan orta doğuda taban bulamayarak silinmeye yüz tuttuğunu görünce daha da çok hayıflanıyorum yediğim kazıkların bileşkesine.. Ve bugün geldiğim noktada bir şeyi daha çok çok iyi anladım, dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir şey halka rağmen ve halk içinde olmadan kalıcılık sağlayamaz.. Dedim ve döndüm başa 1973-1976’nın liseli ve 1977-1980’in üniversiteli gencine, o kanının deli ve düşünce yapısının da idealist olduğu döneminde “Komünizm öyle bir şeydir ki, o düzende ne ezen olacak ne de ezilen” dediğiniz anda, o genç, o fikrin peşine takılır. Hele hele babası öğretmense ve tek öğretmen maaşı ile hem babasına annesine bakıp hem de beş çocuğu ile iki kardeşini okutmak için uğraşıp didiniyorsa, o delikanlı dünden hazırdır Komünist olmaya.. Ve biz de öyle yaparak “Komünist” olduk.. Lakin dünyanın Emperyalist gücü Amerika’nın, Komünizmi “dünyanın geleceği için en büyük tehlike” ve Türkiye’yi yönetenlerinde buna riayet ederek “Komünizm bir yılandır ve her gördüğü yerde ezilmelidir” şeklinde kanun hükmünde kararname yayınladığı bir dönemde komünist olmanın bir bedeli vardı.. Ve hem devlet hem de devletin güdümündeki o dönemin faşistleri bize misli mislisine ödettirdiler o bedeli.. Gerçi halk için isteğimiz Komünizmi, halka bile bir türlü ne anlatabilmiştik ne de kabullendirebilmiştik ya.. Derken 12 Eylül askeri darbesi “balyoz” gibi bindi tepemize. Onbinlerce düşünen genç beyinleri doldurdular zindana ve bizi de “1402’lik sakıncalılar” listesine sokarak, hak ettiğimiz halde göndermediler baba mesleğimiz olan edebiyat öğretmenliğine… Ve düştük geçim derdine. Geçim tamam olunca yöneldik tekrar seçime... Bizim insanımız, aç karnına farklı ve karnı doyunca da farklı aranmaya başlarmış ya, biz de tekrar başladık aranmaya ve kulak kabarttık, Türkiye’de ve dünyada nelerin olup bittiğine. Dünyada İslami terör ve Türkiye’de ise irtica denen olgunun tehlike sinyalleri yayılıyordu toplumun dört bir yanına. Ne de olsa “özgür insan-bağımsız Türkiye” geleneğinden geliyoruz diyerekten, potansiyel düşman ilan ettik kendi kendimize irticayı ve anında saf tuttuk karşı cephede.. Bu sefer ayağı yere basan bir düşünce etrafında idik.. Hem Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyup kollayacaktık.. Hem komünizmin aksine milyonlarca insan tabanına sahiptik.. Hem de devlet dahi bizimle hemfikir idi “düşman” konusunda.. Derken gün geldi devran döndü “Türkiye’ye irticayı getirecek hareket”e mensup olan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi isimlerin başını çektiği AKP iktidara geldi.. Gelmesinin akabinde Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Afgan mücahit Gulbettin Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturan fotoğrafları basında yer alınca “Eyvah cumhuriyet, laiklik ve demokrasi elden gidiyor” diye topyekûn bir şekilde korku ve endişeye kapıldık alayımız. Kapılmakla da kalmayıp anında doldurduk, Ankara-Kızılay, İstanbul-Çağlayan ve İzmir-Tandoğan meydanlarını hıncahınc.. Doldurmamız bir işe yaramadı ve daha çok halk desteğine sahip olan AKP, Cumhuriyet’in ve Laikliğin en büyük kalesi olan Çankaya’ya da Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak oturttu.. Ergenekon, Balyoz, Kafes ve İnternet andıcı iddianameleri davaları v.s. derken yargı, ordu, emniyet ve medya üzerinden ayar üstüne ayar.. Lakin onca kızılca kıyamete rağmen bir türlü gelemiyor o irtica.. Tıpkı geçmişte Komünizmin gelemediği gibi bu da gelemiyor.. Oysa % 50 oy bile aldılar.. Peki niçin gelemiyor? Onlara oy veren o sokaktaki iki kişiden biri dahi irticanın gelmesini istemiyor da onun için gelemiyor.. Bin yıllık devlet olma geleneğini sürdüren Türkiye’nin Devleti, irticanın gelmesini istemiyor da onun için gelemiyor.. Demek ki, sokaktaki adamlar ile bin yıllık devletin bizzat kendisi istemediği sürece bu ülkeye bırak komünizm ve irticayı bir tarafa, tabiatımıza yabancı olan sivrisinek dahi giremiyormuş.. Peki o zaman niçin? Birilerine hep “düşman” lazım da onun için.. Tıpkı evvellisi senelerde solcuların-komünist, sağcıların-faşist olarak ilan ve hatta idam edildiği gibi.. Tıpkı geçtiğimiz senelerde dindarların-irticacı diye bellendiğii gibi… Tıpkı bugün ulusalcılığın terör örgütü suçu sayıldığı gibi Tıpkı yarın da tüm cemaat ve cemaatçilerin “laik düzen düşmanı” statüsüne sokulacakları gibi.. Düzen ve düzenekleri kurulu saat gibi tıkır tıkır işliyor.. O zaman bırakalım birbirimizi “şucu-bucu” diyerek bozuk para gibi harcamayı bir tarafa da, bilgiye ve eğitime yönelelim.. Dünyayı bugün bilgi yönetiyor. Ne kadar çok bilgiye ve bilgili insana hakimsen, o kadar çok güçlü ve kudretlisin.. Peki bu yazıyı, ben bugün niye yazdım? Ramazan ayında isteyen insanlarımızın özgürce oruç tutabildiğini, isteyenlerimizin de gün içinde sürekli açık olan Eskiçarşı lokantalarında yemek yiyebildiğini ve hatta parklarda, kapı önlerinde sigara içebildiğini görünce ve hatta caddelerimizde mini etekli kızlarımıza yan gözle dahi bakılmadığına tanık ve kani olunca yazmam gerektiğine inandığım için yazdım.. Şimdi yine birileri hoplayacak! Kimin umurunda? Yüreği ve aklı yeten yazsın kendi haklılığını.. CENGİZYÜCAK-HABERPİ.COM
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.