deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

GEBZE GAZİSİNİ KAYBETTİ!

ASAYİŞ (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 28.04.2017 - 12:01, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:02
 

GEBZE GAZİSİNİ KAYBETTİ!

HABERPİ.COM Gebzeʹde yaşayan Kore Gazisi Gökçe Akbulut (88) beş günden beri yoğun bakımda olduğu Medikalpark Gebze hastanesinde bu sabah yaşama veda etti.. Haberpi.com Genel Yayın Koordinatörümüz Cengiz Yücakʹın da eniştesi olan Gökçe Akbulutʹun cenazesi 28 Nisan 2017 Cuma günü Gebze Gaziler Mahallesi Bilali Habeş Camiinde kılınacak öğle namazına müteakiben kılınacak cenaze namazı sonrasında Gebze eski Merkez mezarlığında toprağa verilecek. Haberpi.com olarak Gazi Gökçe Akbulutʹa Allahʹtan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyoruz.. GEBZEʹNİN KORE GAZİSİ GÖKÇE AKBULUT, KORE SAVAŞINI 2008 YILINDA CENGİZ YÜCAKʹA ANLATMIŞTI. İŞTE O RÖPORTAJIN TAMAMI; “Askerlik kutsal görevimizdi. Benim Amcam askerken, Dersim isyanlarının bastırılması sırasında şehit oldu. Dayım Çanakkale şehitliğinde yatıyor. Büyük oğlum da, 1974 Kıbrıs çıkarmasında omzundan kurşun yiyerek Gazi oldu” diyen ve kendisi de Kore Gazisi olan Gökçe Akbulut, Kore savaşı ile ilgili anılarını, Gazeteci Cengiz Yücak’a anlattı..  Türkiyeʹnin Kore Savaşıʹna Niçin Katıldı? Türkiye, Kurtuluş savaşının maddi ve manevi kayıplarının yanı sıra savaş yorgunluğu nedeniyle de, İkinci Dünya Savaşıʹnda tarafsız kalarak, bütünlüğünü Almanyaʹya karşı korumuş ancak savaş sonrasında Sovyetlerin, Doğu Anadoluʹda toprak ve Boğazlarda üs ve ortak savunma talepleriyle karşılaşmıştı. Bu talepler üzerine, Sovyet tehdidine karşı müttefik arayan Türkiye, Batı Bloğuʹna ve Amerikaʹya yaklaşmaya başladı. İşte bu zorunluluktan dolayı Türkiye, NATOʹya girişini hızlandırmak için başlayan Kore Savaşıʹna birlikler göndermiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakanı Adnan Menderes’in bu girişimi, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ve sol aydın kesimler tarafından "Türk gencinin kanının Amerikaʹya satılması" şeklinde eleştirilmişti. Lakin DP Hükümetinin bu kararı, Türkiye ile Batı Bloğu arasındaki yakınlaştırmayı hızlandırmış ve 18 Şubat 1952ʹde Türkiye bir NATO üyesi olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta Kore’ye topçu taburu takviyeli bir piyade alayı göndermeyi düşündüğü halde, sonradan bu birliğin bir tugay seviyesinde olmasına karar verdi. Kore Türk Silahlı Kuvvetleri adı verilen bu tugay, 259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4414 erbaş ve er olmak üzere toplam 5090 kişiden oluşmuştu ve Tugay komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı seçilmişti. Ankara’da oluşturulan tugay demiryolu ile İskenderun’a aktarıldıktan sonra Amerika’nın tahsis ettiği gemilerle Kore’nin Pusan limanına nakledildi. Burada bekletilmeden Taegu şehrine alınarak kışlaya yerleştirildi. Taegu’da Türk Tugayı Amerikan malzemesi ile yeniden donatıldı. Bu yeni malzemeyi kullanmak için eğitiminden geçen tugay, 10 Kasım 1950’de cepheye hareket etti. Önce Seul’un 60-100 km kuzeyinde bölgenin emniyet sorumluluğunu üstlenen tugay daha sonra Kunuri bölgesine nakledildi. Çin’in savaşa dahil olmasının ardından, BM kuvvetlerinin cephesi yarılmıştı. 9. Amerikan Kolordusu’nun ihtiyat tugayı olan Türk Tugayı, Kunuri bölgesinde direnerek 8. Ordu’nun yok olmadan çekilmesini sağladı. 1. Türk Tugayı 16 Kasım 1951’e kadar Kore’de kalarak savaştı. Bu tarihte görevini yeni oluşturulan 2. Türk Tugayına devretti. 20 Ağustos 1952’de ise Üçüncü, 6 Temmuz 1953’te de Dördüncü Türk Tugayı bu görevi devraldı. Kore Savaşı boyunca Türkiye toplam 741 şehit ve 2147 yaralı verdi. Bunların dışında Türk birliklerinden 234 asker tutsak edilirken, 175 askerimizin ise akıbeti belli olmamıştır. Cesurluğuyla ve kahramanlıklarıyla Dünyanın bir anda ilgisini çeken Türk Tugayını, araştırmacı yazar Fehrebach, “Bir hazırlıksızlığın Çatışması” adlı kitabında şöyle anlatmıştı;  “Bu belirsizlik ortamında ve olup biten her şeyi hesaba katmadan hareket eden 5000 kişiden oluşan Türk Tugayı, doğuya yöneldi. Wowan Köyü yakınında çarpışmaya girdiler. Ve çok geçmeden müthiş rapor geldi. Türkler düşmanı bozguna uğratmışlardı. Ve çok sayıda da esir almışlardı. Fakat daha sonra Çin’in ana kuvvetleri onların üzerine saldırdı. Olanların detayı muhtemelen rapor edilmeyecekti. Ama işin özü şuydu: “Türk Tugayı ağır hasar almıştı. Uzun boylu, esmer yüzlü, kalın parke giymiş bu adamlar geri çekilmeyi reddetmişti. Bazı şahitlerin söylediğine göre subaylardan birkaçı geri çekileceklerini duyduğunda, şapkalarını çıkarıp yere vurarak tepkilerini göstermişlerdi. Sonunda 28 Kasım’da geri çekildiğinde ve 38 inci Piyade Birliği ile bağlantıya geçtiğinde Türk Birliği çok kayıp vermiş durumdaydı. Yaralanan ve şehit olanlardan başka esir düşen Türkler de vardı. Çin esir kamplarında Birleşmiş Milletler esirlerinin %50ʹsinin hayatlarını kaybetmelerine karşın, esir Türk’lerden bu kamplarda bir tek ölen olmamıştır.” Evet savaşçı bir milletin çocukları, Kore’de de destan yazmışlardı. İşte bu kahramanlardan birisi de şu an Gebze’de yaşayan 80 yaşındaki Gökçe Akbulut. 20 Ağustos 1952’de yani Üçüncü askeri birlikte Kore’ye gitmişti Gazimiz ve biz de o günleri, Kore Gazisi Gökçe Akbulut’un anlatımıyla sizlere aktaralım dedik ve kapısını tıklattık.  İlerleyen yıllara ve yaşadığı tüm zorluklara rağmen “çıta gibi bir asker” edasıyla ve “Kahraman Gazi” havasıyla karşıladı bizi Gazimiz. Rica ettik “askeri tören kıyafetinizi giyip, madalyalarınızı yakanıza takar mısınız” diye.  Kırmadı bizi ve beş dakikada giyinip geldi. Yüzündeki mutlu, gururlu ve bir o kadar kararlı ifade, kahraman Türk Askerinin üniformasıyla bütünleşince, bize de kalkıp tekrar saygı ile elini öpmek düşmüştü. 1928 doğumlu olmasına karşın, o günün olanaksızlıklarından dolayı anca 1932 yılında yani dört yaşında iken nüfusa kayıt edilebilmiş. İşte bu resmi yaştan dolayı askere alınınca, kendisini bir anda Kore’ye savaşmaya giden Tugayın içinde bulmuş. Oysa doğduğu yıl kayıt edilmiş olsaydı, belki de Kore’ye hiç gitmeyecekti ve de Gazi olmayacaktı. Lakin bu ayrıntıyı anca 56 yıl sonra biz söyleyince kavrayabildi Gazi Dede ve yine de “olsun…ben hep mutlu oldum ve gurur duydum hem Kore’ye gittiğimden hem de gazi madalyası aldığımdan dolayı” dedi.. “Gazi Dede, bize anlatır mısın o günleri” diye söze başladık. Hatırlanmışlığından ve 56 yıl önceki yaşamışlığını tekrar bizlerle paylaşacak olmasından olsa gerek gözleri parladı ve “nereden başlayayım” diye sordu. “Nereden istersen oradan başla, her anı bizim için değerli” dedik ve başladı Gazi dede anlatmaya; -1952 yılında 24 aylık vatani görevimizi tamamlamak için Ankara’da askere gittik. Dört aylık acemi eğitiminden sonra bize ‘Kore’ye gideceksiniz, şimdi size 20 gün izin veriyoruz. Evinize gidin ailenizle helalleşin dediler’. Ardahan’a köyüme gittim. Lakin kar yolları kapadığı için on gün geç döndüm. Döndüğümde bizim Birlik, Seferihisar’a nakledilmişti. Bizi geciktiğimiz için askeri mahkemeye verdiler. -Ceza verdiler mi geciktiğin için? -Hayır vermediler. Sonra bizi Seferihisar’a götürdüler. Burada tekrar iki ay hakiki mermilerle atış talimine tabi tuttular. Ramazan ayıydı ve orucumuzu da tutuyorduk. Birlik komutanımız üsteğmen Burhanettin Bigali geldi bize “iki günden beri açsınız ekmek yeyin” dedi. -Sonradan Paşa olan meşhur Bigali mi bu komutan? -Evet..evet o. Sonra gidip bize simit aldı getirdi. Karnımızı doyurduk.. Aynı gün İsmet Paşa(İnönü) geldi bizleri ziyarete. Hakiki mermilerle atış talimi yaptığımız için iki arkadaşımız yaralandı. İsmet Paşa “tatbikat mermileri ile yapsanız daha iyi olur” dedi. -İsmet Paşa, o zaman CHP’nin Başkanımıydı? -Evet. Bize seslenerek “evlatlarım, ben sizi aç koydum ama yetim bırakmadım. Sizlerin ne işiniz var Kore’de. Bizi ne ilgilendirir Kore” dedi. Ama Nato’ya yeni kayıt olduğumuz için mecburmuşuz gitmeye. Yola çıktık herkesin içi kan ağlıyordu ve hiçbirimizin tekrar ülkeye döneceğimize dair tek bir umudu yoktu. -Hiç sordunuz mu birbirinize “bizim orada ne işimiz var” diye? -Yok..yok..kimin konuşmaya mecali ve morali vardı ki. -Sonra? - Sonra gemilerle yola çıktık üç gün üç geceye Süveyş kanalından Medine’ye ve oradan da on iki gün on iki geceye de Hindistan’a vardık. Mısır’da Araplar bizi şişelerle taşladılar “ne işiniz var Kore’de, niye gidiyorsunuz, niye karışıyorsunuz” diye. On iki günde de Kore’nin Pusan şehrine ulaştık. Yani toplam 24 gün yol gittik. -Kaç kişi vardı gemide? -3500 kişi vardı. Bunun 300 kişisi Yunan askeriydi, kalan 3200 kişi de Türk askeri. Bizim Kore’ye gitmemiz karşılığında, asker başına 90 dolar para veriyorlardı. Bunun 5 doları giderken bize, 5 doları da yine dönüşte bize kalan 80 doları ise Devlete kalıyordu. -Yunan askerleri de 90 dolar mı alıyorlardı? -Yok onlar 110 dolar alıyordu. -Kendilerine mi kalıyormuş yoksa devletlerine mi? -Vallahi onu hiç sormadım. Kore’de Coni diye bir Amerikan askeriyle arkadaş oldum. O bana “ya size niye böyle az veriyorlar. Biz 110 dolar alıyoruz” dedi.  -Amerikan askerlerinin aldığı 110 dolar kendilerine mi yoksa devletlerine mi kalıyormuş? -Yok onların kendilerine kalıyormuş. -Türkçe biliyor muydu Coni? Nasıl anlaşıyordunuz? -O hep ordaymış ve bizden önceki Türk askerlerle konuşa konuşa öğrenmiş.  -Ne savaşıydı Kore’de ki bu savaş? -Kuzey Kore, Güney Kore’nin de Komünist olmasını istiyordu. Güney Kore’de istemiyordu ve 20 sene süren bir savaşa girmişlerdi. Sonra Güney Kore, Nato’dan yardım istemiş. O zaman Güney Kore’nin nüfusu 40 milyondu. Bu savaşta 15 milyon insanı öldü. Kalan 25 milyonunda, 5 milyonu erkek 20 milyonu da kadındı. Açlık, erkeksizlik tam bir felaket yeriydi Kore.  -Ne kadar kaldınız Kore’de? -Tam on dört ay kaldık.  -Beraber gittiğiniz 3200 askerden kaçı şehit oldu? -Yetmiş arkadaşımız şehit oldu.  -Kalanlar döndü mü? -Döndüler ama bizden önceki iki kafileden kalmak isteyenler olmuş. Kalmak yasak olduğu için onları zincirle bağlayarak gemiye almışlar. -Niye kalmak istemişler ki? -Bir iki askerimiz, Koreli kadına sevdalanmış ve hatta çocukları olanlar bile olmuş. -Onların akıbeti ne oldu? -Akıbeti meçhul dediler ama duyduğumuz kadarıyla kaldılar orada. Ardahan’ın Kazan şehrinden bir adam vardı. Ruslar zamanında sürgün gidip yerleşmiş oraya. Bize çok yalvardı “beni de götürün Türkiye’ye” ama yasak olduğu için getiremedik. -Çatışmaya girdiniz mi orada? -Çok girdik. Bir çok arkadaşım yanımda kurşun yedi. Yaralananlar oldu, şehit olanlar oldu. Bir seferinde düşmanın top mermisi altı metre yakınımıza düştü ama bereket patlamadı. 50 metre derinliğe saplanıp kaldı. Patlasa hepimiz ölmüştük. -Şehitlerin cenazesi getirildi mi Türkiye’ye? -Yok..onların hepsi orada şehitlikte yatıyor. -Sen yaralandığın için mi gazi oldun? -Kurşunla yaralanmadım ama nöbet sırasında birlikle telefonla konuşurken yıldırım çarptı beni ve 50 metre uzağa fırlattı. O zaman yaralandım. Kore’ye gidip gelen tüm askerlerimize verdiler “Gazi” unvanını. -Ne zaman verdiler Gazi madalyasını? -1964 yılında verdiler. -Yani döndükten on yıl sonra. -Evet on yıl sonra Gazi madalyası verdiler. Yirmi yıl sonra da yani 1975 yılında Gazi maaşı bağladılar. 1980 ihtilalinde Evren Paşa kesti bizim maaşımızı ama 1984 yılında tekrar bağlandık maaşa. -Niye kesti ki Evren Paşa maaşınızı? -O da Kore’ye gitti ama savaş bittikten sonraki devrede gittiği için Gazi unvanını alamadı. “Kıskandığı için kestirdi” dediler ama işin aslını kendi bilir. -Hiç kızdınız mı ya da kırıldınız mı Devlete “bizi niye gönderdiler” diye? -Yok..niye kızacakmışım. Askerlik kutsal görevimizdi. Benim Amcam askerken, Dersim isyanlarının bastırılması sırasında şehit oldu. Dayım Çanakkale şehitliğinde yatıyor. Büyük oğlum da, 1974 Kıbrıs çıkarmasında omzundan kurşun yiyerek Gazi oldu.  -Bugünde askerimiz PKK teröristleri ile savaşıyor ve şehitlerimiz, gazilerimiz oluyor. Neler hissediyorsunuz izlerken? -Çok üzülüyorum ve keşke Devlet bizi tekrar askere alsa da, şunlara bir haddini bildirsem diyorum. -Gerçekten gider misiniz çağırsalar? -Bir dakika bile düşünmeden giderim. -Kore ile ilgili en çok etkilendiğin anı hangisi? -İki kardeş Kore’de şehit oldu. Çok üzülmüştük onlara ve onlar ile ilgili bir şiir yazılmıştı; Kore dağları kar bölük bölük Vatandan ayrıldım ciğerim delik Kalk kardaş gezelim Kore dağını Kore dağlarında kazdık bir mevzi Havan da geldi götürdü bizi Acep kardaş görecek miyiz birbirimizi Kalk kardaş gezelim Kore dağını Kore dağını değil Çaynıs avını.
HABERPİ.COM Gebzeʹde yaşayan Kore Gazisi Gökçe Akbulut (88) beş günden beri yoğun bakımda olduğu Medikalpark Gebze hastanesinde bu sabah yaşama veda etti.. Haberpi.com Genel Yayın Koordinatörümüz Cengiz Yücakʹın da eniştesi olan Gökçe Akbulutʹun cenazesi 28 Nisan 2017 Cuma günü Gebze Gaziler Mahallesi Bilali Habeş Camiinde kılınacak öğle namazına müteakiben kılınacak cenaze namazı sonrasında Gebze eski Merkez mezarlığında toprağa verilecek. Haberpi.com olarak Gazi Gökçe Akbulutʹa Allahʹtan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyoruz.. GEBZEʹNİN KORE GAZİSİ GÖKÇE AKBULUT, KORE SAVAŞINI 2008 YILINDA CENGİZ YÜCAKʹA ANLATMIŞTI. İŞTE O RÖPORTAJIN TAMAMI; “Askerlik kutsal görevimizdi. Benim Amcam askerken, Dersim isyanlarının bastırılması sırasında şehit oldu. Dayım Çanakkale şehitliğinde yatıyor. Büyük oğlum da, 1974 Kıbrıs çıkarmasında omzundan kurşun yiyerek Gazi oldu” diyen ve kendisi de Kore Gazisi olan Gökçe Akbulut, Kore savaşı ile ilgili anılarını, Gazeteci Cengiz Yücak’a anlattı..  Türkiyeʹnin Kore Savaşıʹna Niçin Katıldı? Türkiye, Kurtuluş savaşının maddi ve manevi kayıplarının yanı sıra savaş yorgunluğu nedeniyle de, İkinci Dünya Savaşıʹnda tarafsız kalarak, bütünlüğünü Almanyaʹya karşı korumuş ancak savaş sonrasında Sovyetlerin, Doğu Anadoluʹda toprak ve Boğazlarda üs ve ortak savunma talepleriyle karşılaşmıştı. Bu talepler üzerine, Sovyet tehdidine karşı müttefik arayan Türkiye, Batı Bloğuʹna ve Amerikaʹya yaklaşmaya başladı. İşte bu zorunluluktan dolayı Türkiye, NATOʹya girişini hızlandırmak için başlayan Kore Savaşıʹna birlikler göndermiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakanı Adnan Menderes’in bu girişimi, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ve sol aydın kesimler tarafından "Türk gencinin kanının Amerikaʹya satılması" şeklinde eleştirilmişti. Lakin DP Hükümetinin bu kararı, Türkiye ile Batı Bloğu arasındaki yakınlaştırmayı hızlandırmış ve 18 Şubat 1952ʹde Türkiye bir NATO üyesi olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta Kore’ye topçu taburu takviyeli bir piyade alayı göndermeyi düşündüğü halde, sonradan bu birliğin bir tugay seviyesinde olmasına karar verdi. Kore Türk Silahlı Kuvvetleri adı verilen bu tugay, 259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4414 erbaş ve er olmak üzere toplam 5090 kişiden oluşmuştu ve Tugay komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı seçilmişti. Ankara’da oluşturulan tugay demiryolu ile İskenderun’a aktarıldıktan sonra Amerika’nın tahsis ettiği gemilerle Kore’nin Pusan limanına nakledildi. Burada bekletilmeden Taegu şehrine alınarak kışlaya yerleştirildi. Taegu’da Türk Tugayı Amerikan malzemesi ile yeniden donatıldı. Bu yeni malzemeyi kullanmak için eğitiminden geçen tugay, 10 Kasım 1950’de cepheye hareket etti. Önce Seul’un 60-100 km kuzeyinde bölgenin emniyet sorumluluğunu üstlenen tugay daha sonra Kunuri bölgesine nakledildi. Çin’in savaşa dahil olmasının ardından, BM kuvvetlerinin cephesi yarılmıştı. 9. Amerikan Kolordusu’nun ihtiyat tugayı olan Türk Tugayı, Kunuri bölgesinde direnerek 8. Ordu’nun yok olmadan çekilmesini sağladı. 1. Türk Tugayı 16 Kasım 1951’e kadar Kore’de kalarak savaştı. Bu tarihte görevini yeni oluşturulan 2. Türk Tugayına devretti. 20 Ağustos 1952’de ise Üçüncü, 6 Temmuz 1953’te de Dördüncü Türk Tugayı bu görevi devraldı. Kore Savaşı boyunca Türkiye toplam 741 şehit ve 2147 yaralı verdi. Bunların dışında Türk birliklerinden 234 asker tutsak edilirken, 175 askerimizin ise akıbeti belli olmamıştır. Cesurluğuyla ve kahramanlıklarıyla Dünyanın bir anda ilgisini çeken Türk Tugayını, araştırmacı yazar Fehrebach, “Bir hazırlıksızlığın Çatışması” adlı kitabında şöyle anlatmıştı;  “Bu belirsizlik ortamında ve olup biten her şeyi hesaba katmadan hareket eden 5000 kişiden oluşan Türk Tugayı, doğuya yöneldi. Wowan Köyü yakınında çarpışmaya girdiler. Ve çok geçmeden müthiş rapor geldi. Türkler düşmanı bozguna uğratmışlardı. Ve çok sayıda da esir almışlardı. Fakat daha sonra Çin’in ana kuvvetleri onların üzerine saldırdı. Olanların detayı muhtemelen rapor edilmeyecekti. Ama işin özü şuydu: “Türk Tugayı ağır hasar almıştı. Uzun boylu, esmer yüzlü, kalın parke giymiş bu adamlar geri çekilmeyi reddetmişti. Bazı şahitlerin söylediğine göre subaylardan birkaçı geri çekileceklerini duyduğunda, şapkalarını çıkarıp yere vurarak tepkilerini göstermişlerdi. Sonunda 28 Kasım’da geri çekildiğinde ve 38 inci Piyade Birliği ile bağlantıya geçtiğinde Türk Birliği çok kayıp vermiş durumdaydı. Yaralanan ve şehit olanlardan başka esir düşen Türkler de vardı. Çin esir kamplarında Birleşmiş Milletler esirlerinin %50ʹsinin hayatlarını kaybetmelerine karşın, esir Türk’lerden bu kamplarda bir tek ölen olmamıştır.” Evet savaşçı bir milletin çocukları, Kore’de de destan yazmışlardı. İşte bu kahramanlardan birisi de şu an Gebze’de yaşayan 80 yaşındaki Gökçe Akbulut. 20 Ağustos 1952’de yani Üçüncü askeri birlikte Kore’ye gitmişti Gazimiz ve biz de o günleri, Kore Gazisi Gökçe Akbulut’un anlatımıyla sizlere aktaralım dedik ve kapısını tıklattık.  İlerleyen yıllara ve yaşadığı tüm zorluklara rağmen “çıta gibi bir asker” edasıyla ve “Kahraman Gazi” havasıyla karşıladı bizi Gazimiz. Rica ettik “askeri tören kıyafetinizi giyip, madalyalarınızı yakanıza takar mısınız” diye.  Kırmadı bizi ve beş dakikada giyinip geldi. Yüzündeki mutlu, gururlu ve bir o kadar kararlı ifade, kahraman Türk Askerinin üniformasıyla bütünleşince, bize de kalkıp tekrar saygı ile elini öpmek düşmüştü. 1928 doğumlu olmasına karşın, o günün olanaksızlıklarından dolayı anca 1932 yılında yani dört yaşında iken nüfusa kayıt edilebilmiş. İşte bu resmi yaştan dolayı askere alınınca, kendisini bir anda Kore’ye savaşmaya giden Tugayın içinde bulmuş. Oysa doğduğu yıl kayıt edilmiş olsaydı, belki de Kore’ye hiç gitmeyecekti ve de Gazi olmayacaktı. Lakin bu ayrıntıyı anca 56 yıl sonra biz söyleyince kavrayabildi Gazi Dede ve yine de “olsun…ben hep mutlu oldum ve gurur duydum hem Kore’ye gittiğimden hem de gazi madalyası aldığımdan dolayı” dedi.. “Gazi Dede, bize anlatır mısın o günleri” diye söze başladık. Hatırlanmışlığından ve 56 yıl önceki yaşamışlığını tekrar bizlerle paylaşacak olmasından olsa gerek gözleri parladı ve “nereden başlayayım” diye sordu. “Nereden istersen oradan başla, her anı bizim için değerli” dedik ve başladı Gazi dede anlatmaya; -1952 yılında 24 aylık vatani görevimizi tamamlamak için Ankara’da askere gittik. Dört aylık acemi eğitiminden sonra bize ‘Kore’ye gideceksiniz, şimdi size 20 gün izin veriyoruz. Evinize gidin ailenizle helalleşin dediler’. Ardahan’a köyüme gittim. Lakin kar yolları kapadığı için on gün geç döndüm. Döndüğümde bizim Birlik, Seferihisar’a nakledilmişti. Bizi geciktiğimiz için askeri mahkemeye verdiler. -Ceza verdiler mi geciktiğin için? -Hayır vermediler. Sonra bizi Seferihisar’a götürdüler. Burada tekrar iki ay hakiki mermilerle atış talimine tabi tuttular. Ramazan ayıydı ve orucumuzu da tutuyorduk. Birlik komutanımız üsteğmen Burhanettin Bigali geldi bize “iki günden beri açsınız ekmek yeyin” dedi. -Sonradan Paşa olan meşhur Bigali mi bu komutan? -Evet..evet o. Sonra gidip bize simit aldı getirdi. Karnımızı doyurduk.. Aynı gün İsmet Paşa(İnönü) geldi bizleri ziyarete. Hakiki mermilerle atış talimi yaptığımız için iki arkadaşımız yaralandı. İsmet Paşa “tatbikat mermileri ile yapsanız daha iyi olur” dedi. -İsmet Paşa, o zaman CHP’nin Başkanımıydı? -Evet. Bize seslenerek “evlatlarım, ben sizi aç koydum ama yetim bırakmadım. Sizlerin ne işiniz var Kore’de. Bizi ne ilgilendirir Kore” dedi. Ama Nato’ya yeni kayıt olduğumuz için mecburmuşuz gitmeye. Yola çıktık herkesin içi kan ağlıyordu ve hiçbirimizin tekrar ülkeye döneceğimize dair tek bir umudu yoktu. -Hiç sordunuz mu birbirinize “bizim orada ne işimiz var” diye? -Yok..yok..kimin konuşmaya mecali ve morali vardı ki. -Sonra? - Sonra gemilerle yola çıktık üç gün üç geceye Süveyş kanalından Medine’ye ve oradan da on iki gün on iki geceye de Hindistan’a vardık. Mısır’da Araplar bizi şişelerle taşladılar “ne işiniz var Kore’de, niye gidiyorsunuz, niye karışıyorsunuz” diye. On iki günde de Kore’nin Pusan şehrine ulaştık. Yani toplam 24 gün yol gittik. -Kaç kişi vardı gemide? -3500 kişi vardı. Bunun 300 kişisi Yunan askeriydi, kalan 3200 kişi de Türk askeri. Bizim Kore’ye gitmemiz karşılığında, asker başına 90 dolar para veriyorlardı. Bunun 5 doları giderken bize, 5 doları da yine dönüşte bize kalan 80 doları ise Devlete kalıyordu. -Yunan askerleri de 90 dolar mı alıyorlardı? -Yok onlar 110 dolar alıyordu. -Kendilerine mi kalıyormuş yoksa devletlerine mi? -Vallahi onu hiç sormadım. Kore’de Coni diye bir Amerikan askeriyle arkadaş oldum. O bana “ya size niye böyle az veriyorlar. Biz 110 dolar alıyoruz” dedi.  -Amerikan askerlerinin aldığı 110 dolar kendilerine mi yoksa devletlerine mi kalıyormuş? -Yok onların kendilerine kalıyormuş. -Türkçe biliyor muydu Coni? Nasıl anlaşıyordunuz? -O hep ordaymış ve bizden önceki Türk askerlerle konuşa konuşa öğrenmiş.  -Ne savaşıydı Kore’de ki bu savaş? -Kuzey Kore, Güney Kore’nin de Komünist olmasını istiyordu. Güney Kore’de istemiyordu ve 20 sene süren bir savaşa girmişlerdi. Sonra Güney Kore, Nato’dan yardım istemiş. O zaman Güney Kore’nin nüfusu 40 milyondu. Bu savaşta 15 milyon insanı öldü. Kalan 25 milyonunda, 5 milyonu erkek 20 milyonu da kadındı. Açlık, erkeksizlik tam bir felaket yeriydi Kore.  -Ne kadar kaldınız Kore’de? -Tam on dört ay kaldık.  -Beraber gittiğiniz 3200 askerden kaçı şehit oldu? -Yetmiş arkadaşımız şehit oldu.  -Kalanlar döndü mü? -Döndüler ama bizden önceki iki kafileden kalmak isteyenler olmuş. Kalmak yasak olduğu için onları zincirle bağlayarak gemiye almışlar. -Niye kalmak istemişler ki? -Bir iki askerimiz, Koreli kadına sevdalanmış ve hatta çocukları olanlar bile olmuş. -Onların akıbeti ne oldu? -Akıbeti meçhul dediler ama duyduğumuz kadarıyla kaldılar orada. Ardahan’ın Kazan şehrinden bir adam vardı. Ruslar zamanında sürgün gidip yerleşmiş oraya. Bize çok yalvardı “beni de götürün Türkiye’ye” ama yasak olduğu için getiremedik. -Çatışmaya girdiniz mi orada? -Çok girdik. Bir çok arkadaşım yanımda kurşun yedi. Yaralananlar oldu, şehit olanlar oldu. Bir seferinde düşmanın top mermisi altı metre yakınımıza düştü ama bereket patlamadı. 50 metre derinliğe saplanıp kaldı. Patlasa hepimiz ölmüştük. -Şehitlerin cenazesi getirildi mi Türkiye’ye? -Yok..onların hepsi orada şehitlikte yatıyor. -Sen yaralandığın için mi gazi oldun? -Kurşunla yaralanmadım ama nöbet sırasında birlikle telefonla konuşurken yıldırım çarptı beni ve 50 metre uzağa fırlattı. O zaman yaralandım. Kore’ye gidip gelen tüm askerlerimize verdiler “Gazi” unvanını. -Ne zaman verdiler Gazi madalyasını? -1964 yılında verdiler. -Yani döndükten on yıl sonra. -Evet on yıl sonra Gazi madalyası verdiler. Yirmi yıl sonra da yani 1975 yılında Gazi maaşı bağladılar. 1980 ihtilalinde Evren Paşa kesti bizim maaşımızı ama 1984 yılında tekrar bağlandık maaşa. -Niye kesti ki Evren Paşa maaşınızı? -O da Kore’ye gitti ama savaş bittikten sonraki devrede gittiği için Gazi unvanını alamadı. “Kıskandığı için kestirdi” dediler ama işin aslını kendi bilir. -Hiç kızdınız mı ya da kırıldınız mı Devlete “bizi niye gönderdiler” diye? -Yok..niye kızacakmışım. Askerlik kutsal görevimizdi. Benim Amcam askerken, Dersim isyanlarının bastırılması sırasında şehit oldu. Dayım Çanakkale şehitliğinde yatıyor. Büyük oğlum da, 1974 Kıbrıs çıkarmasında omzundan kurşun yiyerek Gazi oldu.  -Bugünde askerimiz PKK teröristleri ile savaşıyor ve şehitlerimiz, gazilerimiz oluyor. Neler hissediyorsunuz izlerken? -Çok üzülüyorum ve keşke Devlet bizi tekrar askere alsa da, şunlara bir haddini bildirsem diyorum. -Gerçekten gider misiniz çağırsalar? -Bir dakika bile düşünmeden giderim. -Kore ile ilgili en çok etkilendiğin anı hangisi? -İki kardeş Kore’de şehit oldu. Çok üzülmüştük onlara ve onlar ile ilgili bir şiir yazılmıştı; Kore dağları kar bölük bölük Vatandan ayrıldım ciğerim delik Kalk kardaş gezelim Kore dağını Kore dağlarında kazdık bir mevzi Havan da geldi götürdü bizi Acep kardaş görecek miyiz birbirimizi Kalk kardaş gezelim Kore dağını Kore dağını değil Çaynıs avını.
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.