deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

ŞOK İDDİA: ˮCemaat tüm bilgilere hakim. MİTʹin, Emniyetʹin, Maliyeʹnin bilgileri ellerinde.ˮ

SPOR (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 14.01.2014 - 18:39, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

ŞOK İDDİA: ˮCemaat tüm bilgilere hakim. MİTʹin, Emniyetʹin, Maliyeʹnin bilgileri ellerinde.ˮ

Cemaatçilerin teşhir edilmesi gerektiğini söyleyen Hanefi Avcı, "Yöntemi ne olacak bunun" sorusuna şöyle yanıt verdi: "Bence yöntem, sahtecileri ve sahtekarlıkları ortaya çıkarmaktır. Onları kendi evraklarıyla, işlemleriyle kıstırmaktır ve teşhir etmektir. Bu mümkün. Oda TV davası bende olsa, davayı ters çevirsek, ben bizi suçlayanların hepsinin sahtekar olduklarını ispat ederim, mahkum olmalarını sağlarım. İzmir soruşturması, casusluk davası bir rezilliktir. Cemaat polisi kendi topladığı istihbarat bilgilerini almış, askerlerin bilgisayarlarına koymuş... Bunu teşhir etmek lazım..." Hanefi Avcıʹnın Yeni Şafakʹtaki röportajı şöyle: "Hükümet-cemaat kavgası, özellikle cemaatin yargı üzerinden yaptığı salvolar pek çok adli süreçle ilgili soru ve kuşkuları tekrar akla getirdi. Cemaatin emniyet ve yargı içinde keyfi ve kendi hesabına girişimleriyle ilgili pek çok ciddi kanıt, şüphe var ve bu işin pek çok mağduru var. Şüphe yok ki Hanefi Avcı bunların başında geliyor. 2010ʹda yayınladığı ʹHaliçʹte Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaatʹ başlıklı, cemaati sorguladığı, pek çok yönüyle teşhir ettiği kitabı onu bir anda cemaatin ʹhedefʹi yapmıştı. Fethullah Gülen, Avcı için o günlerde, ʹSon günlerde emniyet teşkilatından birisinin ʹfalan yerde kadrolaşmaʹ gibi çok yakışıksız iddiaları oldu. Allah taksirâtını affetsin, Allah insanları cehenneme gitme yoluna düşürmesin…ʹ diyordu. Tutuklandı Avcı. Solcu ve Ergenekoncu ilan edildi. Kitabı delil oldu. Avcı tutuklandığı zaman bu köşede şunları söylemiştim: ʹBir emniyet müdürü ʹteşkilat içinde, özellikle istihbaratta cemaat örgütlenmesi var, beni bile dinliyorlarʹ diyen bir kitap yazmakta, bir süre sonra, ʹbir kadınla ilişkisi olduğuna ve bu yüzden izlendiğine dair bilgiler gazetelere servis edilmekteʹ, ardından ʹsilahlı bir sol örgütle dolaylı teması olduğu iddiasıyla tutuklanmaktaʹ... Avcıʹnın tutuklanması her yönüyle izaha muhtaçtır…ʹ Kimi basın organlarında uğradığı itibarsızlaştırma ve kişilik katli girişimlerine, ʹsolculara işkence yaptığı günlerle özdeş kılınmaʹ çalışmalarına rağmen Avcı, bu tarihten itibaren cemaatin adli imkanları kendi hesabına kullanmasını ve bunun mağduriyetini simgelemeye başladı. Susurluk döneminde çeteler düzenini ifşa eden, TBMM Araştırma Komisyonuʹnda, PKKʹnın ve destekçilerinin imhası için yasadışı operasyon birimlerinin Emniyet, MİT ve ordu içerisinde aynı kollardan kurulduğunu ortaya koyan adam, emniyet içinde yeni kuşak için idol haline gelmiş, doğruculuğuyla bilenen muhafazakar bir polis, Hanefi Avcı, 2013 Temmuzʹunda Devrimci Karargah davasından, solculuktan 15 yıla mahkum edildi. O ceza bana şu satırları yazdırmıştı: ʹSusurluk devletinin egemen olduğu o dönemde bile bugün olduğu gibi ʹödüllendirilmeʹye yeltenilmedi Avcı. Kendi ifadesiyle ʹdevlet dönemiʹnde dahi bu türlü cezalandırılmadı. Devletle cemaat arasındaki usül ve güç farkı mı diyelim?ʹ Geçen hafta salı günü, Adalet Bakanıʹnın verdiği izinle, Silivriʹye Hanefi Avcıʹyı görmeye gittim. Konuşmak, son olayları değerlendirmek, duygu ve kanaatlarını aktarmak için… Aşağıda okuyacağınız satırlar onunla yaptığım görüşme ve daha sonra onun bana yolladığı kimi notlarla ortaya çıktı. Açık görüş yaptık Avcıʹyla. İki ayrı koridorda iki ayrı kapısı olan, dar camekanlı bir odada, odayı ikiye kesecek şekilde monte edilmiş ince bir masaya benzeyen sabit bir rafta karşı karşıya oturduk. Kapılar üzerimize kitlendikten sonra 1 saatimiz vardı. Benim geldiğimi 10 dakika önce öğrenmişti, kaptığı kimi dosyalarla gelmişti görüşe. Anlatacağı, anlatmak istediği çok şey vardı doğal olarak, kendi davası üzerinden haksızlık ve hukuksuzluklar görülsün istiyordu. Anlatıyor, anlatıyordu. Olaylar, kişiler, dosyalar, kanun maddeleri… Bir ara durdurdum Hanefi Avcıʹyı... ʹŞu an yaşananlar karşısında ne hissediyorsunuz, haklı çıktınız, haklı çıktığınızı hükümet de gördüʹ dedim. Şöyle cevapladı beni: Haklı çıktım diye gram kadar sevindiğim yok. Bilinen, görünen bir şeydi. Bugün yaşananlar ülke için, insanlar için sıkıntılı bir durum. Bundan herkes zarar görecek. Hükümet de cemaat de, özellikle cemaat. Ama olumlu düşünecek olursak, bunun sayesinde belki bazı şeyler yerli yerine oturur. İnsanlar zamanla başka gerçekleri görüyor. Eskiden ben ve çevrem cemaatin verdiği eğitim hizmetini her şeyden değerli, her şeyden önemli görürdük.. İstihbarat için, telefon dinlemeler için de aynı şey oldu. Ben bunları suç takip için çok önemli görürdüm. Ancak yeri geldiği zaman bunun ne kadar sorun yaratabileceğini, nasıl kötüye kullanabileceğini, nasıl haksızlığa yol açabileceğini de gördüm... HİÇ KİMSE MÜSAADE ETMEZ Yaşanan büyük gerilimi nasıl değerlendirdiğini sordum Avcıʹya. Yanıtı şu oldu: Bu olayın adı ne, nasıl tanımlamak lazım ve kim haklı? Bu sorulara cevap vermek için önce şu anki durum ne, onu bir tam tespit etmek gerek. Geçmişime bakıldığında her iki tarafa da en yakın kişiyim, samimi, içten, onlarla gönül bağı olan, aynı değerlere inanan, özel dünyamda aynı yaşam biçimini arzulayan biriyim. Bu yetiştiğim çevremden, özel yaşamımdan, yakınlarımdan bilinen, anlaşılan bir halimdir. Bugün ise her ikisinden de ağır cezalar gördüm. Cemaat uydurma iddialar, iftiralar ile bana ceza davaları açılmasında etkin oldu, hükümet ise haksız yere birkaç defa meslekten, memuriyetten ihraç ve onlarca disiplin cezası verdi. Ama bugün durum şu: Hiçbir ülkede hiçbir iktidar kendi kurumlarının dışarıdan birilerince yönetilmesine ve kendi menfaatleri için kullanmasına müsaade edemez. Hatta cemaatin kendi elemanlarının kurduğu bir iktidar bile olsa, kendi kurumlarını ve memurlarını kendisi yönetmek ister. Dışarıdan kendi cemaatinden birilerinin karışmasına razı olmaz. Hangi iktidar olursa olsun bu mücadeleyi yapmak zorunda. YORUM FARKI YOK HEPSİ DE AYNI Bugünkü noktaya gelineceğini bekliyor muydu Hanefi Avcı? Üç yıldır hapisteyim. Uzaktan bakmak bazen iyi olabiliyor. Az bilgiyi iyi kullanabiliyorsunuz mesela. Bazı gelişmeleri baştan gördüm. Özel Yetkili Mahkemelerin buraya kadar geleceğini görüyordum. 2012ʹye kadar tüm önemli soruşturmaların tüm tutuklama kararları aynı mahkemenin nöbetçi olduğu gün veriliyor. O gün başlıyor süreç. Hep aynı mahkeme, 10. Ağır Ceza Mahkemesi. Böyle bir tesadüf olabilir mi? Bunu görüyordum. Mahkeme heyetlerinde yargıçlar arası yorum farkları olur. Ama Özel Mahkemelere bakıyorsun, hiç yok. Hep aynı görüş, hepsi aynı fikirde. Böyle bir şey olamaz. Bunu görüyordum. Her soruşturmaya gizlilik kararı veriyor ve sonuna kadar kaldırılmıyor. Örneğin bir kez kaldırılması için başvurdum. Bir hakim, ʹmevzuatta yoktur, gizlilik kararı kaldırılamazʹ kararı verdi. Daha sonra itiraz edince mahkeme heyeti, bu kararın yanlış olduğunu söyledi ama, o kararı veren hakim, Ömer Diken, 10. Ağır Ceza Reisi yapıldı... İPLERİ TUTAN EL DIŞARIDA Bu ʹorganizasyonʹ, bu ʹmekanizmaʹ nasıl işliyor? ʹPolisle adliye birlikte çalışmıyor. Her ikisini de dışarıda cemaatin yönetici kadroları koordine ediyor, her ikisi de dışarıda cemaat yöneticilerinin emir ve talimatıyla iş yapıyorʹ diyor Avcı. Şöyle devam ediyor: Kamu kurumunda çalışan her kişi kendi elde ettiği bilgileri, cemaate aktarıyor. Bu yukarıda birleştiriliyor. Büyük bir havuz oluşturuyorlar. Sonra kime dava açılacak, kim tutuklanacak yukarıda karar veriyorlar. Önce olayı kendileri yakın medya üzerinden sızdırıyorlar. Sonra polis savcının işini yapıyor. Tespit tutanağı fezlekeye geçiyor. Fezleke iddianayeme dönüyor. Örneğin bir dilekçe veriyorsun ya da soruşturma başlıyor. Öne arkaya kaydırarak belli kişi ve makama denk getiriliyor. Savcılar şikayet dilekçilerini dikkate almıyor. Tanık üretiliyor. Bu adamların çalışma biçiminin gösterilmesi lazım. Binlerce insan dinlenmiş kimsenin haberi yok. HSYKʹDA İŞLEM YOK! Şu örnekle bugün tartışılan HSYKʹda gönderme yapıyordu: Ben bir şikayetimi HSYKʹya gönderdim. Gülersin, cevap iki sene sonra geldi. Bir yargıca havale etmişler, o da reddetmiş başvurumu. Ama vahim olan şu: Yargıcın verdiği dosya numarası benimki değil, bir başka numara. Dosyaya bile bakmadan reddetmiş talebi... Polis-savcının ve hakimin yaptığı hukuka aykırılıklar HSYKʹya şikayet ediliyor ama aylar yıllar geçiyor hiçbir işlem yapılmıyor. Suç olduğu sabit belgeli hususlarda bile iki yıldan önce HSYK cevap vermiyor. ONLARI BEN YETİŞTİRDİM GÖRÜR GÖRMEZ ANLARIM Aslında nereden nereye gelindi. Silivriʹye gitmeden önce fikrini almak istediğim Ruşen Çakır, ʹBeşir Atalayʹın İçişleri Bakanlığı zamanında Avcıʹnın Emniyet Genel Müdür Yardımcısı yapılacağı söyleniyorduʹ diye bir hatırlatma yaptı. Sordum bunu Avcıʹya. Bakan Eskişehirʹden beni Ankaraʹya almak istedi. Daire başkanlığı önerdiler ama o zaman bu uygun olmazdı. Bakanın yanında olmam için bir formül aranıyordu. Bulunamadı. Ama o esnada cemaat haber gönderdi. Ankara dışına çıksın da nereye giderse gitsin diye... Bakanla konuşmalarını anlatırken aslında cemaatle ilgili derinlik meselesini de anlatıyordu. Bakana anlattım o zaman, ʹcemaat yapılanması sizin tahmininizden çok derinʹ diye. Cemaat tüm bilgilere hakim. MİTʹin, Emniyetʹin, Maliyenin bilgileri ellerinde. Bu, büyük bir güçtür dedim. Bunun üzerine gidilmesini, denetim yapılmasını, yoksa büyük sorunlar doğabileceğini söyledim. Temelde istihbarat dairesi vardır. Sizin haberiniz olmadan, dinleyen kim adına dinliyor. Buna kim karar vermiş. Şube müdürü olabilir mi? Olmaz. Dışarıdan birileri talimat veriyor. İşte bunlardan birisi Kozanlı Ömer... Hükümetin sorumluluğunu her fırsatta hissettiriyordu Avcı... Bir hüsn-ü niyet var bunlara karşı. O yüzden ʹher şeyi yapabilirizʹ havasına girdiler. Hükümetin hoşgörüsüyle, görmezden gelmesiyle, bir iki ihlale göz yummasıyla iyi cesaretlendiler, ciddi hukuksuzluklar üretmeye kadar gittiler. Sahte delil üretmeye başladılar. En iyi bildiği konuyu emniyet istihbaratın altını özellikle çiziyordu: İşin çapı büyük. Cemaat kendi parasıyla dinleme cihazı alıp bunları Emniyet İstihbaratʹta tutup kullanıyor, TİBʹde kendi kanallarıyla dinleme yapıyorlar. Sahtecilik operasyonunu onlar yapıyor. İzmir (casusluk) süreci bir rezilliktir. Cemaatin istihbarattaki adamları, istihbaratın kendi fişleri, kendileri için hazırladıkları fişleri seçip subayların bilgisayarına koymuşlar. Bir istihbaratçı olarak, bu adamları yetiştirmiş biri olarak, bunu görür görmez anlarım. Ne yapmalı­? Siz dışarıda olsanız ve işin başına getirilseniz, nasıl temizlerdiniz bu işi? İşin yüzde 90ʹlık kısmı tehlikeyi görmektir. Hükümet zamanında bunu görmedi ve büyük hata yaptı. Epey süredir Türkiye, resmi kurumları dışarıdan yönlendirilerek yapılan vahim olaylar yaşıyor. Polis-yargı bu sahada en hayati kurumlar. Kasıtlı hukuk ihlalleri yapıyorlar; insanlar, bu anormalliği normalleştirmeye, kanıksamaya, kabullenmeye itiliyor. Sanki polisi-yargıyı dışarıdan yönetmek, sahte deliller uydurmak, keyfi kararlar normalleştiriliyor. Bugün en önemli safha, olayın boyutunun yönetimce iyi algılanmasıdır; bunun da gerçekleştiği kanaatindeyim. Keşke kitabı yazdığım zaman müdahil olunsa idi, o zamandan bu yana bu yapı çok genişledi, emniyette tüm istihbaratta, KOMʹda (Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele) nerdeyse ʹfulʹ denecek hale geldi, hemen hemen tüm istihbarat ve KOM şubelerinde cemaat kadroları hakim oldu, tahribat arttı, cemaatin tayin terfi vs etkisini gören çok kişi de menfaati için o tarafa kaydı... GÖRMESEM İNANMAZDIM Tehlikenin görüldüğü artık açık, şimdi ne yapmalı? Evet, şimdi olayın halka anlatılması gerekir. Ben yaşamasam inanmazdım devletin kendi insanını sahte delil yaratarak suçlayacağına... Göstermek lazım, karşımızda görevini yapmaya çalışan bir polis-yargı düzeni yok. Hukuku tanımayan, ülkeyi ve devleti nereye getireceğini göremeyen, devleti devlet olmaktan çıkaran, devlete, yargıya-polise güveni yok eden bir çalışma biçimi ve yapı var. Gerçek yaşanan hukuksuzlukları halk tam bilmiyor, onun için öncelikle bu konuda yapılan hukuksuzlukların ortaya konması gerekiyor. Bunu özellikle cemaatin tabanının görmesini sağlamak lazım. Cemaat polisleri, savcıları yaptıklarını devlet için yapmıyorlarsa, ʹkimin için yapıyorlarʹ, ʹneden yapıyorlarʹ sorusuyla anlatmak çok önemli. Özellikle cemaat tabanının bunları görmesi, soru sorması sağlanmalı. TEŞHİR EDİLMELİLER Yöntemi ne olacak bunun? Bence yöntem, sahtecileri ve sahtekarlıkları ortaya çıkarmaktır. Onları kendi evraklarıyla, işlemleriyle kıstırmaktır ve teşhir etmektir. Bu mümkün. Oda TV davası bende olsa, davayı ters çevirsek, ben bizi suçlayanların hepsinin sahtekar olduklarını ispat ederim, mahkum olmalarını sağlarım. İzmir soruşturması, casusluk davası bir rezilliktir. Cemaat polisi kendi topladığı istihbarat bilgilerini almış, askerlerin bilgisayarlarına koymuş... Bunu teşhir etmek lazım... Temizlemem ʹBu sorunu çözmek için işin başına getirilsenizʹ dediğim zaman Avcıʹnın girizgahı ruh halini göstermesi bakımından önemliydi. Bunca ağır siyasi mesele içinde bir ayrıntı gibi görünse de, bu ruh hali, haklılığı tescil edilmiş bir kamu görevlisinin iç dünyasına ve beklentilerine işaret ediyordu. Avcı böyle bir görevi neden almayacağını anlatırken, hapisteki bir tutukluyla değil, görev başındaki ya da göreve kısa ara vermiş bir emniyet müdürüyle koşuyor gibi hissediyordunuz kendinizi... Böyle bir olayda birkaç sebepten görev almak istemem. Birincisi ben açıktan bu işe karşı biliniyorum, her yaptığım önyargıyla taraflı anlaşılır halbuki bu mücadele herkesçe adil kabul edilecek şekilde olmalı. İkincisi bu işte karşıya çıkacak insanların çoğunu tanıyorum bir kısmı yanımda çalışmış kişilerdir ben eskide bir kişiyi dost kabul etmiş isem bu gün o bana kötülük de yapsa ben ona karşı hiçbir zaman zarar verecek işte bulunmak istemem. Üçüncüsü benim birikimim, görev anlayışım hep devleti açıkça hedef alan terör gruplarına karşı olmuş; bu tür gruplara karşı personel tahkikatları konusunda uzmanlaşmış insanlara ihtiyaç vardır. YARIN: - 7 Şubat ve 17 Aralık girişimleri ne anlama geliyor? - Cemaat dışarıdan mı yönetiliyor?"
Cemaatçilerin teşhir edilmesi gerektiğini söyleyen Hanefi Avcı, "Yöntemi ne olacak bunun" sorusuna şöyle yanıt verdi: "Bence yöntem, sahtecileri ve sahtekarlıkları ortaya çıkarmaktır. Onları kendi evraklarıyla, işlemleriyle kıstırmaktır ve teşhir etmektir. Bu mümkün. Oda TV davası bende olsa, davayı ters çevirsek, ben bizi suçlayanların hepsinin sahtekar olduklarını ispat ederim, mahkum olmalarını sağlarım. İzmir soruşturması, casusluk davası bir rezilliktir. Cemaat polisi kendi topladığı istihbarat bilgilerini almış, askerlerin bilgisayarlarına koymuş... Bunu teşhir etmek lazım..." Hanefi Avcıʹnın Yeni Şafakʹtaki röportajı şöyle: "Hükümet-cemaat kavgası, özellikle cemaatin yargı üzerinden yaptığı salvolar pek çok adli süreçle ilgili soru ve kuşkuları tekrar akla getirdi. Cemaatin emniyet ve yargı içinde keyfi ve kendi hesabına girişimleriyle ilgili pek çok ciddi kanıt, şüphe var ve bu işin pek çok mağduru var. Şüphe yok ki Hanefi Avcı bunların başında geliyor. 2010ʹda yayınladığı ʹHaliçʹte Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaatʹ başlıklı, cemaati sorguladığı, pek çok yönüyle teşhir ettiği kitabı onu bir anda cemaatin ʹhedefʹi yapmıştı. Fethullah Gülen, Avcı için o günlerde, ʹSon günlerde emniyet teşkilatından birisinin ʹfalan yerde kadrolaşmaʹ gibi çok yakışıksız iddiaları oldu. Allah taksirâtını affetsin, Allah insanları cehenneme gitme yoluna düşürmesin…ʹ diyordu. Tutuklandı Avcı. Solcu ve Ergenekoncu ilan edildi. Kitabı delil oldu. Avcı tutuklandığı zaman bu köşede şunları söylemiştim: ʹBir emniyet müdürü ʹteşkilat içinde, özellikle istihbaratta cemaat örgütlenmesi var, beni bile dinliyorlarʹ diyen bir kitap yazmakta, bir süre sonra, ʹbir kadınla ilişkisi olduğuna ve bu yüzden izlendiğine dair bilgiler gazetelere servis edilmekteʹ, ardından ʹsilahlı bir sol örgütle dolaylı teması olduğu iddiasıyla tutuklanmaktaʹ... Avcıʹnın tutuklanması her yönüyle izaha muhtaçtır…ʹ Kimi basın organlarında uğradığı itibarsızlaştırma ve kişilik katli girişimlerine, ʹsolculara işkence yaptığı günlerle özdeş kılınmaʹ çalışmalarına rağmen Avcı, bu tarihten itibaren cemaatin adli imkanları kendi hesabına kullanmasını ve bunun mağduriyetini simgelemeye başladı. Susurluk döneminde çeteler düzenini ifşa eden, TBMM Araştırma Komisyonuʹnda, PKKʹnın ve destekçilerinin imhası için yasadışı operasyon birimlerinin Emniyet, MİT ve ordu içerisinde aynı kollardan kurulduğunu ortaya koyan adam, emniyet içinde yeni kuşak için idol haline gelmiş, doğruculuğuyla bilenen muhafazakar bir polis, Hanefi Avcı, 2013 Temmuzʹunda Devrimci Karargah davasından, solculuktan 15 yıla mahkum edildi. O ceza bana şu satırları yazdırmıştı: ʹSusurluk devletinin egemen olduğu o dönemde bile bugün olduğu gibi ʹödüllendirilmeʹye yeltenilmedi Avcı. Kendi ifadesiyle ʹdevlet dönemiʹnde dahi bu türlü cezalandırılmadı. Devletle cemaat arasındaki usül ve güç farkı mı diyelim?ʹ Geçen hafta salı günü, Adalet Bakanıʹnın verdiği izinle, Silivriʹye Hanefi Avcıʹyı görmeye gittim. Konuşmak, son olayları değerlendirmek, duygu ve kanaatlarını aktarmak için… Aşağıda okuyacağınız satırlar onunla yaptığım görüşme ve daha sonra onun bana yolladığı kimi notlarla ortaya çıktı. Açık görüş yaptık Avcıʹyla. İki ayrı koridorda iki ayrı kapısı olan, dar camekanlı bir odada, odayı ikiye kesecek şekilde monte edilmiş ince bir masaya benzeyen sabit bir rafta karşı karşıya oturduk. Kapılar üzerimize kitlendikten sonra 1 saatimiz vardı. Benim geldiğimi 10 dakika önce öğrenmişti, kaptığı kimi dosyalarla gelmişti görüşe. Anlatacağı, anlatmak istediği çok şey vardı doğal olarak, kendi davası üzerinden haksızlık ve hukuksuzluklar görülsün istiyordu. Anlatıyor, anlatıyordu. Olaylar, kişiler, dosyalar, kanun maddeleri… Bir ara durdurdum Hanefi Avcıʹyı... ʹŞu an yaşananlar karşısında ne hissediyorsunuz, haklı çıktınız, haklı çıktığınızı hükümet de gördüʹ dedim. Şöyle cevapladı beni: Haklı çıktım diye gram kadar sevindiğim yok. Bilinen, görünen bir şeydi. Bugün yaşananlar ülke için, insanlar için sıkıntılı bir durum. Bundan herkes zarar görecek. Hükümet de cemaat de, özellikle cemaat. Ama olumlu düşünecek olursak, bunun sayesinde belki bazı şeyler yerli yerine oturur. İnsanlar zamanla başka gerçekleri görüyor. Eskiden ben ve çevrem cemaatin verdiği eğitim hizmetini her şeyden değerli, her şeyden önemli görürdük.. İstihbarat için, telefon dinlemeler için de aynı şey oldu. Ben bunları suç takip için çok önemli görürdüm. Ancak yeri geldiği zaman bunun ne kadar sorun yaratabileceğini, nasıl kötüye kullanabileceğini, nasıl haksızlığa yol açabileceğini de gördüm... HİÇ KİMSE MÜSAADE ETMEZ Yaşanan büyük gerilimi nasıl değerlendirdiğini sordum Avcıʹya. Yanıtı şu oldu: Bu olayın adı ne, nasıl tanımlamak lazım ve kim haklı? Bu sorulara cevap vermek için önce şu anki durum ne, onu bir tam tespit etmek gerek. Geçmişime bakıldığında her iki tarafa da en yakın kişiyim, samimi, içten, onlarla gönül bağı olan, aynı değerlere inanan, özel dünyamda aynı yaşam biçimini arzulayan biriyim. Bu yetiştiğim çevremden, özel yaşamımdan, yakınlarımdan bilinen, anlaşılan bir halimdir. Bugün ise her ikisinden de ağır cezalar gördüm. Cemaat uydurma iddialar, iftiralar ile bana ceza davaları açılmasında etkin oldu, hükümet ise haksız yere birkaç defa meslekten, memuriyetten ihraç ve onlarca disiplin cezası verdi. Ama bugün durum şu: Hiçbir ülkede hiçbir iktidar kendi kurumlarının dışarıdan birilerince yönetilmesine ve kendi menfaatleri için kullanmasına müsaade edemez. Hatta cemaatin kendi elemanlarının kurduğu bir iktidar bile olsa, kendi kurumlarını ve memurlarını kendisi yönetmek ister. Dışarıdan kendi cemaatinden birilerinin karışmasına razı olmaz. Hangi iktidar olursa olsun bu mücadeleyi yapmak zorunda. YORUM FARKI YOK HEPSİ DE AYNI Bugünkü noktaya gelineceğini bekliyor muydu Hanefi Avcı? Üç yıldır hapisteyim. Uzaktan bakmak bazen iyi olabiliyor. Az bilgiyi iyi kullanabiliyorsunuz mesela. Bazı gelişmeleri baştan gördüm. Özel Yetkili Mahkemelerin buraya kadar geleceğini görüyordum. 2012ʹye kadar tüm önemli soruşturmaların tüm tutuklama kararları aynı mahkemenin nöbetçi olduğu gün veriliyor. O gün başlıyor süreç. Hep aynı mahkeme, 10. Ağır Ceza Mahkemesi. Böyle bir tesadüf olabilir mi? Bunu görüyordum. Mahkeme heyetlerinde yargıçlar arası yorum farkları olur. Ama Özel Mahkemelere bakıyorsun, hiç yok. Hep aynı görüş, hepsi aynı fikirde. Böyle bir şey olamaz. Bunu görüyordum. Her soruşturmaya gizlilik kararı veriyor ve sonuna kadar kaldırılmıyor. Örneğin bir kez kaldırılması için başvurdum. Bir hakim, ʹmevzuatta yoktur, gizlilik kararı kaldırılamazʹ kararı verdi. Daha sonra itiraz edince mahkeme heyeti, bu kararın yanlış olduğunu söyledi ama, o kararı veren hakim, Ömer Diken, 10. Ağır Ceza Reisi yapıldı... İPLERİ TUTAN EL DIŞARIDA Bu ʹorganizasyonʹ, bu ʹmekanizmaʹ nasıl işliyor? ʹPolisle adliye birlikte çalışmıyor. Her ikisini de dışarıda cemaatin yönetici kadroları koordine ediyor, her ikisi de dışarıda cemaat yöneticilerinin emir ve talimatıyla iş yapıyorʹ diyor Avcı. Şöyle devam ediyor: Kamu kurumunda çalışan her kişi kendi elde ettiği bilgileri, cemaate aktarıyor. Bu yukarıda birleştiriliyor. Büyük bir havuz oluşturuyorlar. Sonra kime dava açılacak, kim tutuklanacak yukarıda karar veriyorlar. Önce olayı kendileri yakın medya üzerinden sızdırıyorlar. Sonra polis savcının işini yapıyor. Tespit tutanağı fezlekeye geçiyor. Fezleke iddianayeme dönüyor. Örneğin bir dilekçe veriyorsun ya da soruşturma başlıyor. Öne arkaya kaydırarak belli kişi ve makama denk getiriliyor. Savcılar şikayet dilekçilerini dikkate almıyor. Tanık üretiliyor. Bu adamların çalışma biçiminin gösterilmesi lazım. Binlerce insan dinlenmiş kimsenin haberi yok. HSYKʹDA İŞLEM YOK! Şu örnekle bugün tartışılan HSYKʹda gönderme yapıyordu: Ben bir şikayetimi HSYKʹya gönderdim. Gülersin, cevap iki sene sonra geldi. Bir yargıca havale etmişler, o da reddetmiş başvurumu. Ama vahim olan şu: Yargıcın verdiği dosya numarası benimki değil, bir başka numara. Dosyaya bile bakmadan reddetmiş talebi... Polis-savcının ve hakimin yaptığı hukuka aykırılıklar HSYKʹya şikayet ediliyor ama aylar yıllar geçiyor hiçbir işlem yapılmıyor. Suç olduğu sabit belgeli hususlarda bile iki yıldan önce HSYK cevap vermiyor. ONLARI BEN YETİŞTİRDİM GÖRÜR GÖRMEZ ANLARIM Aslında nereden nereye gelindi. Silivriʹye gitmeden önce fikrini almak istediğim Ruşen Çakır, ʹBeşir Atalayʹın İçişleri Bakanlığı zamanında Avcıʹnın Emniyet Genel Müdür Yardımcısı yapılacağı söyleniyorduʹ diye bir hatırlatma yaptı. Sordum bunu Avcıʹya. Bakan Eskişehirʹden beni Ankaraʹya almak istedi. Daire başkanlığı önerdiler ama o zaman bu uygun olmazdı. Bakanın yanında olmam için bir formül aranıyordu. Bulunamadı. Ama o esnada cemaat haber gönderdi. Ankara dışına çıksın da nereye giderse gitsin diye... Bakanla konuşmalarını anlatırken aslında cemaatle ilgili derinlik meselesini de anlatıyordu. Bakana anlattım o zaman, ʹcemaat yapılanması sizin tahmininizden çok derinʹ diye. Cemaat tüm bilgilere hakim. MİTʹin, Emniyetʹin, Maliyenin bilgileri ellerinde. Bu, büyük bir güçtür dedim. Bunun üzerine gidilmesini, denetim yapılmasını, yoksa büyük sorunlar doğabileceğini söyledim. Temelde istihbarat dairesi vardır. Sizin haberiniz olmadan, dinleyen kim adına dinliyor. Buna kim karar vermiş. Şube müdürü olabilir mi? Olmaz. Dışarıdan birileri talimat veriyor. İşte bunlardan birisi Kozanlı Ömer... Hükümetin sorumluluğunu her fırsatta hissettiriyordu Avcı... Bir hüsn-ü niyet var bunlara karşı. O yüzden ʹher şeyi yapabilirizʹ havasına girdiler. Hükümetin hoşgörüsüyle, görmezden gelmesiyle, bir iki ihlale göz yummasıyla iyi cesaretlendiler, ciddi hukuksuzluklar üretmeye kadar gittiler. Sahte delil üretmeye başladılar. En iyi bildiği konuyu emniyet istihbaratın altını özellikle çiziyordu: İşin çapı büyük. Cemaat kendi parasıyla dinleme cihazı alıp bunları Emniyet İstihbaratʹta tutup kullanıyor, TİBʹde kendi kanallarıyla dinleme yapıyorlar. Sahtecilik operasyonunu onlar yapıyor. İzmir (casusluk) süreci bir rezilliktir. Cemaatin istihbarattaki adamları, istihbaratın kendi fişleri, kendileri için hazırladıkları fişleri seçip subayların bilgisayarına koymuşlar. Bir istihbaratçı olarak, bu adamları yetiştirmiş biri olarak, bunu görür görmez anlarım. Ne yapmalı­? Siz dışarıda olsanız ve işin başına getirilseniz, nasıl temizlerdiniz bu işi? İşin yüzde 90ʹlık kısmı tehlikeyi görmektir. Hükümet zamanında bunu görmedi ve büyük hata yaptı. Epey süredir Türkiye, resmi kurumları dışarıdan yönlendirilerek yapılan vahim olaylar yaşıyor. Polis-yargı bu sahada en hayati kurumlar. Kasıtlı hukuk ihlalleri yapıyorlar; insanlar, bu anormalliği normalleştirmeye, kanıksamaya, kabullenmeye itiliyor. Sanki polisi-yargıyı dışarıdan yönetmek, sahte deliller uydurmak, keyfi kararlar normalleştiriliyor. Bugün en önemli safha, olayın boyutunun yönetimce iyi algılanmasıdır; bunun da gerçekleştiği kanaatindeyim. Keşke kitabı yazdığım zaman müdahil olunsa idi, o zamandan bu yana bu yapı çok genişledi, emniyette tüm istihbaratta, KOMʹda (Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele) nerdeyse ʹfulʹ denecek hale geldi, hemen hemen tüm istihbarat ve KOM şubelerinde cemaat kadroları hakim oldu, tahribat arttı, cemaatin tayin terfi vs etkisini gören çok kişi de menfaati için o tarafa kaydı... GÖRMESEM İNANMAZDIM Tehlikenin görüldüğü artık açık, şimdi ne yapmalı? Evet, şimdi olayın halka anlatılması gerekir. Ben yaşamasam inanmazdım devletin kendi insanını sahte delil yaratarak suçlayacağına... Göstermek lazım, karşımızda görevini yapmaya çalışan bir polis-yargı düzeni yok. Hukuku tanımayan, ülkeyi ve devleti nereye getireceğini göremeyen, devleti devlet olmaktan çıkaran, devlete, yargıya-polise güveni yok eden bir çalışma biçimi ve yapı var. Gerçek yaşanan hukuksuzlukları halk tam bilmiyor, onun için öncelikle bu konuda yapılan hukuksuzlukların ortaya konması gerekiyor. Bunu özellikle cemaatin tabanının görmesini sağlamak lazım. Cemaat polisleri, savcıları yaptıklarını devlet için yapmıyorlarsa, ʹkimin için yapıyorlarʹ, ʹneden yapıyorlarʹ sorusuyla anlatmak çok önemli. Özellikle cemaat tabanının bunları görmesi, soru sorması sağlanmalı. TEŞHİR EDİLMELİLER Yöntemi ne olacak bunun? Bence yöntem, sahtecileri ve sahtekarlıkları ortaya çıkarmaktır. Onları kendi evraklarıyla, işlemleriyle kıstırmaktır ve teşhir etmektir. Bu mümkün. Oda TV davası bende olsa, davayı ters çevirsek, ben bizi suçlayanların hepsinin sahtekar olduklarını ispat ederim, mahkum olmalarını sağlarım. İzmir soruşturması, casusluk davası bir rezilliktir. Cemaat polisi kendi topladığı istihbarat bilgilerini almış, askerlerin bilgisayarlarına koymuş... Bunu teşhir etmek lazım... Temizlemem ʹBu sorunu çözmek için işin başına getirilsenizʹ dediğim zaman Avcıʹnın girizgahı ruh halini göstermesi bakımından önemliydi. Bunca ağır siyasi mesele içinde bir ayrıntı gibi görünse de, bu ruh hali, haklılığı tescil edilmiş bir kamu görevlisinin iç dünyasına ve beklentilerine işaret ediyordu. Avcı böyle bir görevi neden almayacağını anlatırken, hapisteki bir tutukluyla değil, görev başındaki ya da göreve kısa ara vermiş bir emniyet müdürüyle koşuyor gibi hissediyordunuz kendinizi... Böyle bir olayda birkaç sebepten görev almak istemem. Birincisi ben açıktan bu işe karşı biliniyorum, her yaptığım önyargıyla taraflı anlaşılır halbuki bu mücadele herkesçe adil kabul edilecek şekilde olmalı. İkincisi bu işte karşıya çıkacak insanların çoğunu tanıyorum bir kısmı yanımda çalışmış kişilerdir ben eskide bir kişiyi dost kabul etmiş isem bu gün o bana kötülük de yapsa ben ona karşı hiçbir zaman zarar verecek işte bulunmak istemem. Üçüncüsü benim birikimim, görev anlayışım hep devleti açıkça hedef alan terör gruplarına karşı olmuş; bu tür gruplara karşı personel tahkikatları konusunda uzmanlaşmış insanlara ihtiyaç vardır. YARIN: - 7 Şubat ve 17 Aralık girişimleri ne anlama geliyor? - Cemaat dışarıdan mı yönetiliyor?"
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.