deneme bonusu deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler ecoplay deneme bonusu deneme bonusu https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler youtube mp3 Bonusverensiteler.com deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Başka türlü bir şey!

SPOR (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 03.06.2013 - 09:55, Güncelleme: 03.09.2022 - 16:01
 

Başka türlü bir şey!

Başka türlü bir şey “ORDU millet el ele” diye haykırılan 27 Mayıs öncesinin yarı resmi nümayişlerine benzemiyordu. - “Başımızda eşi türbanlı cumhurbaşkanı istemiyoruz” denilen ve dindarların hayat tarzına zerre kadar saygı duyulmayan anlayışsızlık abidesi mitinglere benzemiyor. - “Ordu göreve” pankartlarının açıldığı, darbe çığırtkanlığının alıp başını gittiği zalim gösterilere benzemiyor. - Askere sırtını dayayarak iktidardakini mazlum konumuna düşüren acımasız eylemlere benzemiyor. - Yasadışı örgütlerin molotofkokteylleri, demir bilyeler, taşlar eşliğinde yaptıkları vandallık içeren eylemlere benzemiyor. - İmtiyazlarımız kaybolmasın diyen bir avuç kaymak tabakanın çıkardığı sevimsiz gürültülere benzemiyor. - Ergenekoncu gösterilere, derin güçlerin önayak olduğu eylemlere, gizli ajandası olan hesaplı kitaplı mitinglere benzemiyor. - Alabildiğine haksızların, alabildiğine hırçın bir şekilde sloganlar haykırdıkları nobran gösterilere benzemiyor. Başka türlü bir şey bu... Bambaşka türlü bir şey... * Neydi peki bu? Nasıl bir şeydi? Aşağı yukarı şöyle bir şeydi: - “Çoğunluğuna dayanarak ‘Karar verdim, yapılacak’ deme, bir de bana kulak ver” diyenlerin haykırışı. - “Benimle doğru dürüst konuş, beni aşağılama, bana karşı tertemiz bir üslup kullan” diyenlerin isyanı. - “Ben senin hayat tarzına karışmıyorum, sen de benim hayat tarzıma karışma” diyenlerin seslenişi. - “Benim sevgi duyduklarıma sevgi duymayabilirsin ama saygı göstermek zorundasın” diyenlerin öfkesi. - “Kendini sadece yüzde 50’nin başbakanı olarak görme, benim de başbakanım ol” diyenlerin gürleyişi. - “İnat etme, zor kullanma, icabında geri adım atmasını bil” diyenlerin ayağa kalkışı. - “En doğrusunu, en iyisini, en güzelini ben bilirim deme, yüzde bir de olsalar senden olmayanların duyarlılıklarını dikkate al” diyenlerin seslenişi. - “Alkol düzenlemesi yap ama bu düzenlemeyi savunurken karşındakileri aşağılama” diyenlerin uyarısı. - “Yeter artık! Kes şu biber gazını... Resmen memleketin havasını değiştirdin” diyenlerin ayağa kalkışı. - “Sadece kendin gibi olanların özgürlüklerine titizlenirsen ben de kendi özgürlüklerim için ayağa kalkarım” diyenlerin patlaması. * Kısacası... “İdeolojik işler”, “derin güçler”, “provokatörler”, “illegal örgütler”, “marjinal yapılanmalar”, “CHP” falan denilerek izah edilebilecek bir olay değil bu... Dediğim gibi: Başka türlü bir şey, bambaşka türlü bir şey... Çok önemli iki ders DERS BİR: “Sosyal medya” denilen alan, kontrolsüz bir alandır. Oradaki haberler, herhangi bir süzgeçten geçmez. “50 kişi öldürüldü” diyerek olayları tahrik edenler de çıkar oradan, “Sakin olalım” diyerek yatıştırıcı rol oynayanlar da çıkar... İşte bu yüzden sosyal medyayı “tek bilgi kaynağı” haline getirmemek gerekir. Televizyonların ve gazetelerin meydana gelen olayları doğru dürüst veremedikleri bir ortamda sosyal medya başat aktör olur... Bu durumda “Yalan yanlış tweet attılar, ortalığı karıştırdılar, provokasyon yaptılar” falan diye ağlaşmanın bir manası kalır mı? * DERS İKİ: Sokaklardaydım. Gözlemledim, sloganlara kulak kabarttım, öfkenin hedefini anlamaya çalıştım. Gördüğüm şuydu: Tepki gösterenlerden hiçbiri Abdullah Gül demiyordu, Arınç demiyordu, Emniyet Müdürü demiyordu, Vali demiyordu, Kadir Topbaş demiyordu... Tek bir isim geçiyordu her yerde: Tayyip Erdoğan... Neden? Galiba şundan: İstanbul’a yapılacak bir proje için belediye başkanından daha çok Tayyip Erdoğan konuşuyor. Tıpkı Suriye konusunda Dışişleri Bakanı’ndan daha çok Tayyip Erdoğan’ın konuşması gibi... Her konuda ama her konuda tek bir kişinin karar alıcı gibi algılandığı ortamda her türlü öfkenin de tek bir kişiye yönelmesi doğal değil midir? Kimleri birleştirdiler - Leyla ile Mecnun dizisinin oyuncuları ile Behzat Ç. dizisinin oyuncularını birleştirdiler. - Fenerbahçeliler ile Galatasaraylıları birleştirdiler. - Sezen Aksu ile Fazıl Say’ı birleştirdiler. - Antikapitalist Müslümanlar ile çevrecileri birleştirdiler. - Bergüzar Korel/Halit Ergenç çifti ile Mehmet Ali Alabora/Pınar Öğün çiftini birleştirdiler. - Arabeskçiler ile operacıları birleştirdiler. - Sinemacılar ile tiyatrocuları birleştirdiler. - BDP’liler ile ulusalcıları birleştirdiler... - Profesyonel eylemciler ile hayatlarında hiç eylem yapmamışları birleştirdiler. - Madonna ile Bruce Willis’i birleştirdiler. - Akil insanlardan bazıları ile milliyetçilerden bazılarını birleştirdiler. - Kenar mahalle çocukları ile en trendi çocukları birleştirdiler. - Kemal Kılıçdaroğlu ile Sosyalist Swoboda’yı birleştirdiler. - Ressam Mehmet Güleryüz ile modacı Cemil İpekçi’yi birleştirdiler. - Emre Uslu ile ODATV’yi birleştirdiler. - Politikaya bulaşmadığı için eleştirilen Cem Yılmaz ile hükümet destekçisi İbrahim Tatlıses’i birleştirdiler. - Lümpenler ile entelleri birleştirdiler. * Bu kadar birleştirmeyi mucize Japon yapıştırıcısı bile sağlayamazdı. Helal olsun vallaha. Kazananlar Kaybedenler KAZANAN: Yaptığı sağduyulu açıklamayla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. KAYBEDEN: “İstesek sizi tükürükle boğarız” diye yaptığı tahrikçilikle Melih Gökçek. * KAZANAN: Geri adım atıp özür dileyen açıklamayla Bülent Arınç. KAYBEDEN: Olup bitenleri hiç ama hiç anlayamaması nedeniyle Tayyip Erdoğan... * KAZANAN: Başımızdakilere muhteşem bir nasihat veren yazısıyla Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan... KAYBEDEN: “Ergenekon planı” diyerek herkesi bir kez daha kendine güldüren çıkışıyla Yiğit Bulut... * KAZANAN: Temkinsiz bir yazıyla olayı yorumlayan Cengiz Çandar. KAYBEDEN: Bir kez daha hiçbir şey olmamış gibi davranışıyla Orhan Pamuk. * KAZANAN: Geceden sabaha kadar Gezi Parkı, Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nde temizlik yapan muhteşem insanlar... KAYBEDEN: Polis arabasına saldırarak, cam çerçeve indirerek, taş atarak eyleme leke süren bir avuç vandal... İki soru önergesi - SORU BİR: Altı günde İstanbul ve diğer şehirlerde kullanılan gaz miktarı nedir? İstanbul’da BM tarafından kullanımı yasaklanan “portakal gazı” kullanıldı mı? - SORU İKİ: Böyle bir ortamda “Taksim’e cami yapacağız” demek, “AVM karşıtı” gösterileri “cami karşıtı” gösterilere evirme planı mı? Demiştim de inanmamıştınız ŞÖYLE yazmıştım: “Başbakan Erdoğan alkol alan herkesi alkolik sanıyor ve buna inanıyor, hem de samimiyetle inanıyor”. Kimse inanmamıştı. “Yok canım, o kadar da değildir” falan denilmişti. Dün akşamüzeri... Fatih Altaylı sordu Başbakan’a: “Her içki içen alkolik midir?” Başbakan Cevap verdi: “Her içki içen alkoliktir.” * Teşekkürler Başbakanım... Ben böyle düşündüğünüzü millete inandıramamıştım da. Analizcileri de bitirdi TAM da gösterilerin şiddetinin arttığı bir günde İdare Mahkemesi, Gezi Parkı için “yürütmeyi durdurma” kararı verdi. Aklına, fikrine güvendiğim bazı analizciler şöyle dediler: “Gördün mü, Tayyip Erdoğan nasıl da akıllı, nasıl da zeki... Mahkemeye verdirdi kararı... Böylece kendisi geri adım atmamış olacak, ‘Mahkeme böyle karar verdi, ne yapalım’ diyecek... Çok akıllı adam çok...” * Ertesi gün... Başbakan Erdoğan, mahkemenin verdiği karara ateş püskürmesin mi? Hemen telefona sarılıp aklına, fikrine güvendiğim o analizci arkadaşlarımı aradım. Hiçbiri telefonlarını açmadı, iyi mi? Ahmet Hakan-hurriyet.com.tr
Başka türlü bir şey “ORDU millet el ele” diye haykırılan 27 Mayıs öncesinin yarı resmi nümayişlerine benzemiyordu. - “Başımızda eşi türbanlı cumhurbaşkanı istemiyoruz” denilen ve dindarların hayat tarzına zerre kadar saygı duyulmayan anlayışsızlık abidesi mitinglere benzemiyor. - “Ordu göreve” pankartlarının açıldığı, darbe çığırtkanlığının alıp başını gittiği zalim gösterilere benzemiyor. - Askere sırtını dayayarak iktidardakini mazlum konumuna düşüren acımasız eylemlere benzemiyor. - Yasadışı örgütlerin molotofkokteylleri, demir bilyeler, taşlar eşliğinde yaptıkları vandallık içeren eylemlere benzemiyor. - İmtiyazlarımız kaybolmasın diyen bir avuç kaymak tabakanın çıkardığı sevimsiz gürültülere benzemiyor. - Ergenekoncu gösterilere, derin güçlerin önayak olduğu eylemlere, gizli ajandası olan hesaplı kitaplı mitinglere benzemiyor. - Alabildiğine haksızların, alabildiğine hırçın bir şekilde sloganlar haykırdıkları nobran gösterilere benzemiyor. Başka türlü bir şey bu... Bambaşka türlü bir şey... * Neydi peki bu? Nasıl bir şeydi? Aşağı yukarı şöyle bir şeydi: - “Çoğunluğuna dayanarak ‘Karar verdim, yapılacak’ deme, bir de bana kulak ver” diyenlerin haykırışı. - “Benimle doğru dürüst konuş, beni aşağılama, bana karşı tertemiz bir üslup kullan” diyenlerin isyanı. - “Ben senin hayat tarzına karışmıyorum, sen de benim hayat tarzıma karışma” diyenlerin seslenişi. - “Benim sevgi duyduklarıma sevgi duymayabilirsin ama saygı göstermek zorundasın” diyenlerin öfkesi. - “Kendini sadece yüzde 50’nin başbakanı olarak görme, benim de başbakanım ol” diyenlerin gürleyişi. - “İnat etme, zor kullanma, icabında geri adım atmasını bil” diyenlerin ayağa kalkışı. - “En doğrusunu, en iyisini, en güzelini ben bilirim deme, yüzde bir de olsalar senden olmayanların duyarlılıklarını dikkate al” diyenlerin seslenişi. - “Alkol düzenlemesi yap ama bu düzenlemeyi savunurken karşındakileri aşağılama” diyenlerin uyarısı. - “Yeter artık! Kes şu biber gazını... Resmen memleketin havasını değiştirdin” diyenlerin ayağa kalkışı. - “Sadece kendin gibi olanların özgürlüklerine titizlenirsen ben de kendi özgürlüklerim için ayağa kalkarım” diyenlerin patlaması. * Kısacası... “İdeolojik işler”, “derin güçler”, “provokatörler”, “illegal örgütler”, “marjinal yapılanmalar”, “CHP” falan denilerek izah edilebilecek bir olay değil bu... Dediğim gibi: Başka türlü bir şey, bambaşka türlü bir şey... Çok önemli iki ders DERS BİR: “Sosyal medya” denilen alan, kontrolsüz bir alandır. Oradaki haberler, herhangi bir süzgeçten geçmez. “50 kişi öldürüldü” diyerek olayları tahrik edenler de çıkar oradan, “Sakin olalım” diyerek yatıştırıcı rol oynayanlar da çıkar... İşte bu yüzden sosyal medyayı “tek bilgi kaynağı” haline getirmemek gerekir. Televizyonların ve gazetelerin meydana gelen olayları doğru dürüst veremedikleri bir ortamda sosyal medya başat aktör olur... Bu durumda “Yalan yanlış tweet attılar, ortalığı karıştırdılar, provokasyon yaptılar” falan diye ağlaşmanın bir manası kalır mı? * DERS İKİ: Sokaklardaydım. Gözlemledim, sloganlara kulak kabarttım, öfkenin hedefini anlamaya çalıştım. Gördüğüm şuydu: Tepki gösterenlerden hiçbiri Abdullah Gül demiyordu, Arınç demiyordu, Emniyet Müdürü demiyordu, Vali demiyordu, Kadir Topbaş demiyordu... Tek bir isim geçiyordu her yerde: Tayyip Erdoğan... Neden? Galiba şundan: İstanbul’a yapılacak bir proje için belediye başkanından daha çok Tayyip Erdoğan konuşuyor. Tıpkı Suriye konusunda Dışişleri Bakanı’ndan daha çok Tayyip Erdoğan’ın konuşması gibi... Her konuda ama her konuda tek bir kişinin karar alıcı gibi algılandığı ortamda her türlü öfkenin de tek bir kişiye yönelmesi doğal değil midir? Kimleri birleştirdiler - Leyla ile Mecnun dizisinin oyuncuları ile Behzat Ç. dizisinin oyuncularını birleştirdiler. - Fenerbahçeliler ile Galatasaraylıları birleştirdiler. - Sezen Aksu ile Fazıl Say’ı birleştirdiler. - Antikapitalist Müslümanlar ile çevrecileri birleştirdiler. - Bergüzar Korel/Halit Ergenç çifti ile Mehmet Ali Alabora/Pınar Öğün çiftini birleştirdiler. - Arabeskçiler ile operacıları birleştirdiler. - Sinemacılar ile tiyatrocuları birleştirdiler. - BDP’liler ile ulusalcıları birleştirdiler... - Profesyonel eylemciler ile hayatlarında hiç eylem yapmamışları birleştirdiler. - Madonna ile Bruce Willis’i birleştirdiler. - Akil insanlardan bazıları ile milliyetçilerden bazılarını birleştirdiler. - Kenar mahalle çocukları ile en trendi çocukları birleştirdiler. - Kemal Kılıçdaroğlu ile Sosyalist Swoboda’yı birleştirdiler. - Ressam Mehmet Güleryüz ile modacı Cemil İpekçi’yi birleştirdiler. - Emre Uslu ile ODATV’yi birleştirdiler. - Politikaya bulaşmadığı için eleştirilen Cem Yılmaz ile hükümet destekçisi İbrahim Tatlıses’i birleştirdiler. - Lümpenler ile entelleri birleştirdiler. * Bu kadar birleştirmeyi mucize Japon yapıştırıcısı bile sağlayamazdı. Helal olsun vallaha. Kazananlar Kaybedenler KAZANAN: Yaptığı sağduyulu açıklamayla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. KAYBEDEN: “İstesek sizi tükürükle boğarız” diye yaptığı tahrikçilikle Melih Gökçek. * KAZANAN: Geri adım atıp özür dileyen açıklamayla Bülent Arınç. KAYBEDEN: Olup bitenleri hiç ama hiç anlayamaması nedeniyle Tayyip Erdoğan... * KAZANAN: Başımızdakilere muhteşem bir nasihat veren yazısıyla Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan... KAYBEDEN: “Ergenekon planı” diyerek herkesi bir kez daha kendine güldüren çıkışıyla Yiğit Bulut... * KAZANAN: Temkinsiz bir yazıyla olayı yorumlayan Cengiz Çandar. KAYBEDEN: Bir kez daha hiçbir şey olmamış gibi davranışıyla Orhan Pamuk. * KAZANAN: Geceden sabaha kadar Gezi Parkı, Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nde temizlik yapan muhteşem insanlar... KAYBEDEN: Polis arabasına saldırarak, cam çerçeve indirerek, taş atarak eyleme leke süren bir avuç vandal... İki soru önergesi - SORU BİR: Altı günde İstanbul ve diğer şehirlerde kullanılan gaz miktarı nedir? İstanbul’da BM tarafından kullanımı yasaklanan “portakal gazı” kullanıldı mı? - SORU İKİ: Böyle bir ortamda “Taksim’e cami yapacağız” demek, “AVM karşıtı” gösterileri “cami karşıtı” gösterilere evirme planı mı? Demiştim de inanmamıştınız ŞÖYLE yazmıştım: “Başbakan Erdoğan alkol alan herkesi alkolik sanıyor ve buna inanıyor, hem de samimiyetle inanıyor”. Kimse inanmamıştı. “Yok canım, o kadar da değildir” falan denilmişti. Dün akşamüzeri... Fatih Altaylı sordu Başbakan’a: “Her içki içen alkolik midir?” Başbakan Cevap verdi: “Her içki içen alkoliktir.” * Teşekkürler Başbakanım... Ben böyle düşündüğünüzü millete inandıramamıştım da. Analizcileri de bitirdi TAM da gösterilerin şiddetinin arttığı bir günde İdare Mahkemesi, Gezi Parkı için “yürütmeyi durdurma” kararı verdi. Aklına, fikrine güvendiğim bazı analizciler şöyle dediler: “Gördün mü, Tayyip Erdoğan nasıl da akıllı, nasıl da zeki... Mahkemeye verdirdi kararı... Böylece kendisi geri adım atmamış olacak, ‘Mahkeme böyle karar verdi, ne yapalım’ diyecek... Çok akıllı adam çok...” * Ertesi gün... Başbakan Erdoğan, mahkemenin verdiği karara ateş püskürmesin mi? Hemen telefona sarılıp aklına, fikrine güvendiğim o analizci arkadaşlarımı aradım. Hiçbiri telefonlarını açmadı, iyi mi? Ahmet Hakan-hurriyet.com.tr
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.